bütünleştirmek

listen to the pronunciation of bütünleştirmek
Turkish - English
unify

We need a new director to unify our company. - Şirketimizi bütünleştirmek için yeni bir müdüre ihtiyacımız var.

defragment
bütün
entire

Examine the question in its entirety. - Soruyu bütünü ile inceleyin.

They spent the entire day on the beach. - Onlar bütün günü sahilde geçirdiler.

bütün
all

Money is the root of all evil. - Para bütün kötülüğün köküdür.

Motherhood and childhood are entitled to special care and assistance. All children, whether born in or out of wedlock, shall enjoy the same social protection. - Ana ve çocuk özel ihtimam ve yardım görmek hakkını haizdir. Bütün çocuklar, evlilik içinde veya dışında doğsunlar, aynı sosyal korunmadan faydalanırlar.

bütün
whole

Karam is the best student in the whole school. - Karam, bütün okuldaki en iyi öğrencidir.

Every Saturday we clean the whole house. - Her cumartesi bütün evi temizleriz.

bütün
{s} complete

Having worked on the farm all day long, he was completely tired out. - Bütün gün boyunca çiftlikte çalıştığı için, o tamamen yorgundu.

Tom worked all day and was completely worn out. - Tom bütün gün çalıştı ve tamamen bitkin düştü.

bütün
utter
bütün
{i} gross

You saved all your baby teeth in this matchbox? That's gross! - Bütün bebek dişlerini bu kibrit kutusunda biriktirdin mi? Bu iğrenç!

You saved all your baby teeth in this matchbox? That's gross! - Bütün çocukluk dişlerini bu kibrit kutusunda mı biriktirdin? Bu iğrenç!

bütün
the total
bütün
pan

The whole city is in panic. - Bütün şehir panik içinde.

bütün
intact
bütün
every

I have read every book in the library. - Kütüphanedeki bütün kitapları okudum.

Every Saturday we clean the whole house. - Her cumartesi bütün evi temizleriz.

bütün
out-and-out
bütün
monolith
bütün
grand

Grandmother died, leaving the whole family stunned. - Büyükanne bütün aileyi buz kesilmiş bırakarak öldü.

By the time I was born, all my grandparents had died. - Ben doğmadan önce bütün büyük ebeveynlerim ölmüştü.

bütün
continuum
bütün
overall
bütün
thorough
bütün
full

My whole day was full of surprises. - Bütün günüm sürprizlerle doluydu.

She got full marks by memorizing the whole lesson. - O, bütün dersi ezberleyerek tam not aldı.

bütün
all-out
bütün
entirely

You're not entirely wrong. - Sen bütünüyle hatalı değilsin.

Sami is still not entirely satisfied. - Sami hâlâ bütünüyle tatmin olmuş değil.

bütün
sum total
bütün
integral
bütün
integrate
bütünleştirme
aggregate
bütünleştirme
(Ticaret) aggregation
bütünleştirme
integration
bütün
omni-
bütün
entirety

Examine the question in its entirety. - Soruyu bütünü ile inceleyin.

We need to view this in its entirety. - Bütünüyle bunu incelememiz gerekiyor.

bütün
all the
bütün
total

I said hello to Debby but she totally ignored me. - Debby'ye merhaba dedim fakat o beni bütünüyle görmezlikten geldi.

Have you been totally honest with me? - Bana karşı bütünüyle dürüst müydün?

bütün
aggregate
bütün
holo-
bütün
out and out
bütün
totality
bütün
(a) whole, (a) totality
bütün
total, sum
bütün
whole, entire, total; all
bütün
clear
bütün
unbroken
bütün
round

It is very cold here all the year round. - Bütün yıl boyunca burada hava çok soğuk.

They had to work all year round. - Onlar bütün yıl boyunca çalışmak zorundaydılar.

bütün
solid
bütün
undivided
bütün
(before plural form) all
bütün
omni
bütün
all over the

Our trading companies do business all over the world. - Ticari şirketlerimiz bütün dünyada işlerini yaparlar.

The life of Lincoln is read by children all over the world. - Lincoln'un hayatı bütün dünyada çocuklar tarafından okunur.

bütün
one and only
bütün
whole, entire, total, complete
bütün
holo
bütün
large (bill, money)
bütün
complement
bütün
all out
bütün
unbroken, undivided
bütün
the whole

Will he eat the whole cake? - Bütün pastayı yiyecek mi?

Tom spent the whole day reading in bed. - Tom bütün gününü yatakta okuyarak geçirdi.

bütün
sheer
bütün
allout
bütün
outright
bütün
teetotal
bütün
integer
bütün
aipha
bütün
monolithic
bütün
{i} ensemble
Turkish - Turkish

Definition of bütünleştirmek in Turkish Turkish dictionary

Bütün
pan
bütün
Eksiksiz, tam; parçalanmamış
bütün
Çok sayıdaki varlık ve nesnelerin hepsi, bütünü
bütün
Birlik, tamlık: "Şiirde bir bütünün lüzumuna inananlar bile mısralar arasında birtakım aralıklar kabul eder."- O. V. Kanık
bütün
Birlik, tamlık
bütün
Parçalanmamış
bütün
Eksiksiz, tam: "Güller bütün güller bu sabah / Bir ağızdan şarkı söyler gibi açıyor her bahçede."- N. Cumalı. Çok sayıdaki varlık ve nesnelerin hepsi: "Bütün civar köylerde onu sevmeyen yoktu."- Y. K. Karaosmanoğlu
bütün
Ufaklık, bozukluk olmayan (para)
bütünleştirmek
Favorites