I am surprised that she refused such a good offer.
- Onun böyle güzel bir teklifi reddetmesine şaşırdım.
Who that believes in God would do such a thing?
- Allah'a inanan kim böyle bir şey yapardı?
He is a gentleman and ought to be treated as such.
- O bir beyefendi ve böyle davranılması gerekiyor.
He is a scholar, and ought to be treated as such.
- O bir bilim adamı ve ona böyle davranılmalı.
This is how I learned English.
- İşte ben İngilizce'yi böyle öğrendim.
I am interested in getting a hat like this.
- Ben böyle bir şapka almakla ilgileniyorum.
Was there such a thing?
- Böyle bir şey var mıydı?
I've never seen such a wonderful sunset.
- Böyle harika bir günbatımı hiç görmemiştim.
We used to think that was why this kind of thing happened.
- Eskiden böyle şeylerin bu sebepten olduğunu zannederdik.
Do you really need to go out in this kind of weather?
- Böyle bir havada gerçekten dışarı çıkman gerekiyor mu?
In a dictionary like this one there should be at least two sentences with fridge.
- Böyle bir sözlükte buzdolabı ile ilgili en az iki cümle olmalıdır.
He often shuts himself up in the study and writes things like this.
- Sık sık kendini çalışma odasına kapatır ve böyle şeyler yazar.
A renowned tactician, Christopher Columbus once downed an entire pirate fleet by stealing all of their fruits and vegetables, thus giving them scurvy.
- Bir ünlü taktisyen, Christopher Columbus bir zamanlar onların tüm sebze ve meyvelerini çalarak, böylece onlara iskorbüt vererek tüm korsan filosunu yok etti,
Thus, the tyrant succeeded in conquering the kingdom.
- Böylece despot hükümdar, krallığı fetihte başarılı oldu.
Was there such a thing?
- Böyle bir şey var mıydı?
I have never seen such a beautiful girl.
- Böyle güzel bir kız hiç görmedim.
Who would do something like that?
- Böyle bir şeyi kim yapardı?
It's unusual for you to do something like that.
- Senin böyle bir şey yapman alışılmadık bir durum.
From now on, we'll do it this way.
- Artık bundan böyle bunu bu şekilde yapacağız.
From now on, try to arrive on time.
- Bundan böyle zamanında gelmeye çalış.
Rain or shine, I will go.
- Öyle ya da böyle gideceğim.
Tom intends to go, rain or shine.
- Öyle ya da böyle, Tom'un gitmeye niyeti var.