O kadar kötü birisi ki kimse ondan hoşlanmaz.
- He is such a bad person that everybody dislikes him.
Diğerleri hakkında kötü şeyler söyleme.
- Don't say bad things about others.
Boş mideyle içki içmek sağlığa zararlıdır.
- Drinking on an empty stomach is bad for your health.
Kötü hava törene zarar verdi.
- The bad weather marred the ceremony.
Seninki de fena değil.
- Yours is not bad, either.
Elektronik sigaradan çıkan duman miktarı hiç fena değil.
- The amount of smoke that comes out of an electronic cigarette isn't bad at all.
Kötü bir öğretmene sahip olmak sizi rahatsız ediyor olmalı. Ben de aptalım. Öyleyse, tamam.
- It must bother you to have taken a bad master. I'm stupid too. So, it's all right.
Tom beni rahatsız etmeyi bırakmadı.
- Tom wouldn't stop badgering me.
Benim kötü bir sert ensem var.
- I have a bad stiff neck.
Sahte para her zaman geri gelir.
- Bad money always comes back.
Sahtekâr olma konusunda kötü bir üne sahiptir.
- He has a bad reputation of being dishonest.
Tom emniyet kemerini takıyor olsaydı o kadar kötü yaralanmazdı.
- If Tom had been wearing his seat belt, he wouldn't have been injured so badly.
Dolu ağzınla konuşmak terbiyesizlik olması gerekiyor.
- It's supposed to be bad manners to talk with your mouth full.
Bir konser sırasında konuşmak terbiyesizliktir.
- It's bad manners to talk during a concert.
Bozuk İngilizce dünyanın en yaygın dilidir.
- Bad English is the most widespread language in the world.
Sepetteki bir çürük elma bütün sepeti çürütür
- One bad apple spoils the barrel.
Tom'un yüzü kötü bir biçimde çürük.
- Tom's face is badly bruised.
Kötü haber söylendiğinde o ciddi görünüyordu.
- He looked grave when told the bad news.
Kötü hissediyordum, bu yüzden hastaneye kabul edildim. Fakat bende gerçekten sağlıksız bir şey olmadığı anlaşıldı.
- I felt bad, so I was admitted into the hospital. However, it turned out that there was nothing really wrong with me.
Tom'un son filmi şimdi yayınlandı. Adı Tatoeba: Hatalı ağ geçidi.
- Tom's latest movie just came out. It's called Tatoeba: Bad Gateway.
Sigara içmenin sağlık için zararlı olduğunu söylemeye gerek yok.
- It goes without saying that smoking is bad for the health.
Öğünler arasında yemek yeme sağlığınız için gerçekten zararlı mıdır?
- Is eating between meals really bad for your health?
Tom Fransızcayı o kadar kötü konuşuyor ki çoğunlukla yanlış anlaşılıyor.
- Tom speaks French so badly that he is often misunderstood.
Tom bunu yapmanın yanlış bir fikir olduğunu düşünüyor.
- Tom thinks that doing that is a bad idea.
Küfürlü dil, kötü bir kalbin işaretidir.
- The cursing tongue is an indication of a bad heart.
Berbat bir baş ağrısı çekiyorum.
- I'm suffering from a bad headache.
Dün berbat bir baş ağrım vardı. Bulunmama nedenim oydu.
- I had a bad headache yesterday. That was why I was absent.
Hastane yemeği olmasını beklediğimiz kadar kötü değil.
- The hospital food wasn't as bad as I expected it to be.
Annem kötü bir soğuk algınlığından dolayı hasta.
- My mother is sick with a bad cold.
Kel olmakla ilgili güzel şeylerden biri, asla kötü bir saçlı bir gününün olmamasıdır.
- One of the nice things about being bald is that you never have a bad hair day.
Kendimi Breaking Bad'in sonunun gülünç bir şekilde aceleye getirildiğini düşünmekten alıkoyamıyorum - yine de çok güzel bir dizi ama daha iyi olabilirdi.
- I can't help but feel like the ending of Breaking Bad was ridiculously rushed, still an amazing show but it could've been better.
Karaciğer yemek sizin için kötü mü?
- Is eating liver bad for you?
Sadece at eti yemeği sevdiğine karar verdiğinden dolayı bunun onu kötü bir kişi yapacağını sanmıyorum.
- I don't think it makes him a bad person just because he's decided he likes to eat horse meat.
Nasılsın? Çok kötü değil.
- How's it going? Not too bad.
Onun davranışı, benim hatırladığım gibi, çok kötüydü.
- His behavior, as I remember, was very bad.
Daha önce ağrıyordu, ama asla şu andaki kadar kötü bir şekilde değil.
- It's ached before, but never as badly as right now.
Ben kendimi kötü bir şekilde ifade etmiş olmalıyım.
- I must have expressed myself badly.
Romeo ve Juliet'te iki aile arasında düşmanlık vardı.
- There was bad blood between the two families in Romeo and Juliet.
Hatası için kötü şansını suçluyor.
- He blames his failure on bad luck.
Kara kedilerin kötü şans getirdiklerine inanmıyorum.
- I don’t believe that black cats cause bad luck.
Kötü huylu bir adam kızını tersledi.
- The bad-tempered man snapped at his daughter.
Derhal doktoru çağır, yoksa hasta daha kötü olacak.
- Send for the doctor at once, or the patient will get worse.
Bugün hava dünkünden daha kötü.
- The weather today is worse than yesterday.
Daha da kötüsü, kar yağmaya başladı.
- To make matters worse, it began snowing.
Rüzgar şiddetli esiyordu ve daha da kötüsü, yağmur yağmaya başladı.
- The wind was blowing violently, and to make matters worse, it began raining.
Tom, Fransızcayı İngilizceden daha kötü konuşur.
- Tom speaks French worse than English.
Bugün hava dünkünden daha kötü.
- The weather today is worse than yesterday.
Her şeyin daha beteri de vardır.
- It could always be worse.
Sen ondan daha kötüsün.
- You're worse than her.
Sen Tom'dan daha kötüsün.
- You're worse than Tom.
Bundan daha beter olabilir mi bilemiyorum!
- I don't know if it could get any worse than this!
Her şeyin daha beteri de vardır.
- It could always be worse.
Mary berbat şekilde pişirdiği akşam yemeğinden utandı.
- Mary was embarrassed by her badly cooked dinner.
Berbat bir şekilde yanmış pilot hâlâ pilot kabinindeydi.
- The badly burnt pilot was still in the cockpit.
Mary berbat bir şekilde hayal kırıklığına uğratıldı.
- Mary has been badly let down.
O bir atılımı gerçekleştirmek için yeteneğini berbat bir şekilde abarttı.
- He badly exaggerated his ability to achieve a breakthrough.
Fena halde suya ihtiyacımız var.
- We are badly in want of water.
O, fena halde yeni bir elbise istiyor.
- She wants a new dress badly.
Tom bir trafik kazasında fena halde yaralandı.
- Tom was badly injured in a traffic accident.
O, fena halde yeni bir elbise istiyor.
- She wants a new dress badly.
En kötüsü için hazır olmalısınız.
- You should be ready for the worst.
En kötüsü için kendinizi hazırlamalısınız.
- You must prepare yourself for the worst.
O, oğullarına kötü davrandı.
- He behaved badly to his sons.
Ben onun bir otomobil kazasında kötü yaralandığını duyunca çok şaşırdım.
- I am very much surprised to hear that he got badly injured in a motorcar accident.
Ekmek çok yumuşak olduğu için zor kesiliyor.
- The bread is cutting badly because it's very soft.
Ben onun bir otomobil kazasında kötü yaralandığını duyunca çok şaşırdım.
- I am very much surprised to hear that he got badly injured in a motorcar accident.
Seni şiddetle özleyeceğiz.
- We will miss you badly.
Bunu ne kadar şiddetle istiyorsun?
- How badly do you want it?
Tom'un başı düşündüğümden daha çok dertte.
- Tom is in worse trouble than I thought.
Hayatta ölümden daha kötü şeyler var. Siz hiç bir akşamı bir sigorta satıcısıyla geçirdiniz mi?
- There are worse things in life than death. Have you ever spent an evening with an insurance salesman?
Ben daha kötü şeyler duydum.
- I've heard of worse things.
Sigara içmek sizin için kötü.
- Smoking is bad for you.
Televizyonun çocuklar için kötü olduğunu düşünüyor musun?
- You think that TV is bad for kids?
O, kazada ağır yaralandı.
- He was injured badly in the accident.
Onun çantası ağır hasar gördü.
- His bag was badly damaged.
Tom düşündüğümüzden daha kötü durumda.
- Tom is in worse shape than we thought.
Tom bundan çok daha kötü durumdaydı.
- Tom has been in far worse situations than this.
En kötü şey gerçekleşti.
- The worst thing happened.
Yazla ilgili en kötü şey sıcaklık.
- The worst thing about summer is the heat.
Bize en kötü şekilde ihanet edenler her zaman bizim için gözde olanlardır.
- Those who betray us in the worst way are always those who are dearest to us.
En kötü durum senaryosu nedir?
- What's the worst case scenario?
Eğer en kötü durum senaryosu için hazır mısınız?
- Are you ready for the worst-case scenario?
En kötüsü için hazırlanmalısın.
- You should prepare for the worst.
Bu hepsinin en kötüsüdür.
- This is the worst of all.
Sorry, my bad!.
Do you think it is a bad idea to confront him directly?.
Divorce is usually a bad experience for everybody involved.
Did you see what he wrote on that guy's forehead? What a bad ass!.
A curious specimen of Gloucestershire dialect c»me out in an assault case heard by the Gloucester court magistrates on Saturday. One of the witnesses, speaking of what a girl was doing at the time the assault took place, said she was ' badding ' walnuts in a pigstye. The word is peculiarly provincial : to ' bad ' walnuts is to strip away the husk. The walnut, too, is often called » 'bannut,' and hence the old Gloucestershire phrase, ' Come an' bad the bannuts.'.
I didn't do too bad in the last exam.
Be careful. There are bad people in the world.
He is in bad need of a haircut.
These apples have gone bad.
You is sic] bad, man!.
You have bad credit.
Bad breath is not pleasant for anyone.
It is bad manners to talk with your mouth full.
I had a bad headlight.
While most union leaders are people of integrity, there are still bad apples.
All those wretched quarrels, in his humble opinion, stirring up bad blood, from some bump of combativeness or gland of some kind, erroneously supposed to be about a punctilio of honour and a flag,.
Let's get this bad boy done!.
My son had a drug problem and hired a bad egg as a chief accountant ... .
Spending all day in front of the computer is bad for you.
What's the matter with Fred, he's criticising? Oh, he's just having a bad hair day.
girlfriend bad influence on my son, how can I get him to dump her.
Upon seeing Keyes' face, 15 MSNBC|MSNBC]] executives promptly resigned. Alan Keyes|Alan Keyes]]? Alan Keyes is Making Sense|Alan Keyes is Making Sense]] Alan Keyes? You've gotta be kidding me. Incidentally, the name of that show always seemed like a bad joke to me.
But he's a bad lot, is the master — a thorough bad lot, take my word for it, and I'm one as knows him well — too well, by a deal.
In some cultures, it is considered to be bad manners to talk with your mouth full.
Many economists believe that trying to spend your way out of a recession is bad medicine.
One of the rules of journalism is that news from Africa is always bad news.
Many are warning Spears that he is bad news and is trying to use her.
Who is worse off? This poor fellow who is desperately neurotic to the point of being amnesic, and wandering in and out of fugues, as bad off as he was? Or the so-called well-adjusted, productive businessman, and so forth, who is clinically sane by the same standards?.
But as the perennial bad penny of British political life, he keeps turning up at embarrassing moments.
The more I thought of my orders, the more it left a bad taste in my mouth.
Knowing that I had inadvertently aided a killer, left me with a bad taste in my mouth.
bad-boy attitude.
bad-faith claim.
He was extremely bad-mannered and caused offence wherever he went.
His bad tempered outburst caught his friends by surprise.
I want it so badly.
He's never badly. (He's never ill.).
She was very ill last week but this week she’s worse.
Her leg is infected. Still worse, she's developing a fever.
His mood took a turn for the worse.
He drives worse than anyone I know.
Your exam results are worse than before.
That's the worst news I've had all day.
The worst storm we had last winter knocked down our power lines.
I'm feeling really ill - the worst I've felt all week.
I think putting oil on a burn is the worst thing you can do.
None of these photographs of me are good, but this one is definitely the worst.
... AS IF THAT WASN'T BAD ENOUGH, HE LOST HIS LIFE'S SAVINGS. ...
... detect that something bad has happened and ...