ayrılmaz

listen to the pronunciation of ayrılmaz
Turkish - English
{s} inseparable

He and I were inseparable friends during our time together in school. - O ve ben okulda birlikteki zamanımız boyunca ayrılmaz arkadaşlardık.

A surgeon lives with Death, his inseparable companion - I walk hand in hand with him. - Bir cerrah ayrılmaz arkadaşı olan ölümle birlikte yaşar - Ben onunla el ele yürüyorum.

fast
indissoluble
close-knit
integral

Improvisation is an integral part of jazz. - Doğaçlama cazın ayrılmaz bir parçasıdır.

We view this as an integral part of the scientific research we are doing. - Bunu, yaptığımız bilimsel araştırmanın ayrılmaz bir parçası olarak görüyoruz.

inherent
{s} inextricable
ayır
break into
birbirinden ayrılmaz
indissociable
Ayır
allocate

Allocate a room for research purposes. - Araştırma amaçları için bir oda ayırın.

ayır
make disconnected
ayır
make disjoint
ayır
{f} resolving
ayır
{f} segregated
ayır
differentiate

We must be able to differentiate between objects and situations. - Nesneler ve durumlar arasında ayırım yapabilmeliyiz.

ayır
{f} separate

Our teacher separated us into two groups. - Öğretmen bizi iki gruba ayırdı.

You can't separate language from culture. - Dili kültürden ayıramazsınız.

ayır
{f} disconnecting

I'm not disconnecting their printers. - Onların yazıcılarını ayırmıyorum.

ayır
{f} part

Tom budgeted three hundred dollars for the party. - Tom parti için üç yüz dolarlık bütçe ayırdı.

The seats were reserved for the party. - Parti için sandalyeler ayırtıldı.

ayır
detach

I didn't detach them. - Ben onları ayırmadım.

ayır
spaced at
ayır
{f} isolated
ayır
{f} reserved

We should have phoned ahead and reserved a table. - Önceden telefon etmeliydik ve bir masa ayırtmalıydık.

We ought to have phoned ahead and reserved a table. - Telefon edip bir masa ayırtmalıydık.

ayır
cut into
ayır
{f} sparing

Would you mind sparing me thirty minutes of the day? - Bana günün otuz dakikasını ayırır mısın?

ayır
sever

I removed her number after severing our friendship. - Dostluğumuzu kestikten sonra onun numarasını ayırdım.

ayır
disconnect

Dan disconnected Linda from her respirator. - Dan, Linda'yı solunum cihazından ayırdı.

I'm not disconnecting their printers. - Onların yazıcılarını ayırmıyorum.

ayır
isolate
ayır
separate into
ayır
{f} spaced
ayır
{f} reserve

It's faster to reserve a taxi. - Bir taksi ayırtmak daha hızlıdır.

I reserved my hotel room three weeks in advance. - Otel odamı üç hafta önceden ayırttım.

ayır
discriminate

Subtle differences in tone discriminate the original from the copy. - Tondaki ince farklar orijinali fotokopiden ayırt eder.

ayır
sever from
ayır
demarcate
ayır
{f} abstract
ayır
{f} allocated
ayır
{f} parted
ayır
{f} parting
ayır
{f} spare

Because they had no time to spare, they hurried back to town. - Ayıracak zamanları olmadığından dolayı aceleyle kasabaya geri döndüler.

Is there any room to spare in your car? - Arabanızda ayıracak yer var mı?

ayır
disjoin
ayır
{f} separating

English is one language separating two nations. - İngilizce iki ulusu ayıran bir dildir.

Why is politics separating us, when we ourselves know who is good and who isn't? - Kimin iyi olduğunu ve kimin olmadığını biz kendimiz bildiğimizde politika neden bizi ayırıyor?

ayır
{f} separated

The policeman separated the two men who were fighting. - Polis kavga eden iki adamı ayırdı.

Tom is sad, as in German sentences he is often separated from Mary by a comma. - Tom. Almanca cümlelerde Mary'yi sık sık bir virgülle ayırdığı için üzgün.

ayır
{f} discriminating
ayır
{f} detached
ayır
{f} disconnected

Dan disconnected Linda from her respirator. - Dan, Linda'yı solunum cihazından ayırdı.

ayır
{f} abstracted
ayır
split into

Let's decide what needs to be decided, then let's split into two teams, OK? - Neye karar verilmesi gerektiğine karar verelim, sonra iki takıma ayıralım.

ayır
{f} earmark

They earmarked enough money for research work. - Araştırma çalışması için yeterli para ayırdılar.

ayır
break down into
ayır
segregate
ayır
set apart
ayır
allocate to
Et tırnaktan ayrılmaz
(Atasözü) Blood is thicker than water

Kan bağı herşeyden kuvvetlidir.

ayır
uncouple
ayır
unstuck
ayır
allocateto
ayır
sunder
ayır
unstick
ayır
differentiated
ayır
disengage
ayır
disengaged
ayır
seclude
ayır
secluded
ayır
unsphere
ayır
setapart
ayır
separateinto
ayır
(Biyoloji) dissect

We dissected a frog to examine its internal organs. - Bir kurbağayı, iç organlarını incelemek için kesip parçalara ayırdık.

ayır
splitinto
ayır
disarticulate
ayır
disjoined
ayır
zoning
ayır
distinguished

The original and the copy are easily distinguished. - Orijinal ve kopya kolayca ayırt edilirler.

These devices are distinguished by particularly high-quality workmanship. - Bu cihazlar özellikle yüksek kaliteli işçilikle ayırt edilir.

ayrılmaz
Favorites