The old office was less illuminated.
- Eski ofis daha az aydınlatılmıştı.
The stage was lit from both sides.
- Sahne her iki taraftan aydınlatılmıştı.
The streets are brightly lit.
- Caddeler parlak bir biçimde aydınlatılmış.
Joseph Goebbels was the Nazi minister of Public Enlightenment and Propaganda.
- Joseph Goebbels Kamu Aydınlatma ve Propaganda Nazi bakanıydı.
Every burned book enlightens the world.
- Yakılan her kitap dünyayı aydınlatır.
Thousands of candles illuminated the church during the ceremony.
- Ayin sırasında binlerce mum kiliseyi aydınlattı.
The room was illuminated with red lights.
- Oda kırmızı ışıklarla aydınlatıldı.
María looked at the starry sky, with a quarter moon that illuminated that autumn night.
- María, sonbahar gecesini aydınlatan çeyrek ayı bulunan, yıldızlı gökyüzüne baktı.
The square was illuminated by bright lights.
- Meydan parlak ışıklarla aydınlatıldı.
I hate fluorescent lighting.
- Floresan aydınlatmadan nefret ediyorum.
Nearly all siheyuans had their main buildings and gates facing south for better lighting, so a majority of hutongs run from east to west.
- Neredeyse bütün siheuyanların ana binaları ve daha iyi aydınlatma için güneye bakan kapıları vardı.Bu yüzden hutongların bir çoğunluğu doğudan batıya doğru çalışırlar.
If the universe is full of stars, why doesn't their light continually light up the entire sky?
- Eğer evren yıldızlarla doluysa, neden onların ışığı sürekli olarak tüm evreni aydınlatmıyor?
That was very enlightening.
- O çok aydınlatıcıydı.
Enlightening the people is very easy.
- İnsanları aydınlatmak çok kolaydır.
Their comments were illuminating.
- Onların yorumları aydınlatıcıydı.
When I heard my teacher's illuminating explanation, it was as though I suddenly saw the light.
- Ben öğretmenimin aydınlatıcı açıklamasını duyduğumda aniden ışık gördüm gibi oldu.
Any society not enlightened by philosophers is fooled by quacks.
- Filozoflar tarafından aydınlatılmamış bir toplum şarlatanlar tarafından aptal yerine konulurlar.