It is not always easy to separate right from wrong.
- Doğru ile yanlışı ayırmak her zaman kolay değildir.
The Karakoram separates China from Pakistan.
- Karakoram Çin'i Pakistan'dan ayırmaktadır.
It's easy to distinguish good from evil.
- İyiyi kötüden ayırmak kolaydır.
You like to distinguish work from play.
- İşi oyundan ayırmaktan hoşlanıyorsunuz.
I want to reserve a first-class stateroom.
- Ben birinci sınıf bir kamara ayırmak istiyorum.
Sami wanted to separate Layla from her family.
- Sami, Leyla'yı ailesinden ayırmak istedi.
Is it legal to build this wall of separation?
- Bu ayırma duvarını inşa etmek yasal mı?
Allocate a room for research purposes.
- Araştırma amaçları için bir oda ayırın.
We must be able to differentiate between objects and situations.
- Nesneler ve durumlar arasında ayırım yapabilmeliyiz.
We must separate politics from religion.
- Siyaseti dinden ayırmalıyız.
You can't separate language from culture.
- Dili kültürden ayıramazsınız.
I'm not disconnecting their printers.
- Onların yazıcılarını ayırmıyorum.
These devices are distinguished by particularly high-quality workmanship.
- Bu cihazlar özellikle yüksek kaliteli işçilikle ayırt edilir.
The seats were reserved for the party.
- Parti için sandalyeler ayırtıldı.
I didn't detach them.
- Ben onları ayırmadım.
We ought to have phoned ahead and reserved a table.
- Telefon edip bir masa ayırtmalıydık.
The seats were reserved for the party.
- Parti için sandalyeler ayırtıldı.
Would you mind sparing me thirty minutes of the day?
- Bana günün otuz dakikasını ayırır mısın?
I removed her number after severing our friendship.
- Dostluğumuzu kestikten sonra onun numarasını ayırdım.
I'm not disconnecting their printers.
- Onların yazıcılarını ayırmıyorum.
Dan disconnected Linda from her respirator.
- Dan, Linda'yı solunum cihazından ayırdı.
I reserved my hotel room three weeks in advance.
- Otel odamı üç hafta önceden ayırttım.
I'd like to reserve a seat on this train.
- Bu trende yer ayırtmak istiyorum.
Subtle differences in tone discriminate the original from the copy.
- Tondaki ince farklar orijinali fotokopiden ayırt eder.
Tom has time to spare.
- Tom'un ayıracak zamanı vardı.
Is there any room to spare in your car?
- Arabanızda ayıracak yer var mı?
Why is politics separating us, when we ourselves know who is good and who isn't?
- Kimin iyi olduğunu ve kimin olmadığını biz kendimiz bildiğimizde politika neden bizi ayırıyor?
English is one language separating two nations.
- İngilizce iki ulusu ayıran bir dildir.
Tom is sad, as in German sentences he is often separated from Mary by a comma.
- Tom. Almanca cümlelerde Mary'yi sık sık bir virgülle ayırdığı için üzgün.
The mother separated the fighting children.
- Anne dövüşen çocukları ayırdı.
Dan disconnected Linda from her respirator.
- Dan, Linda'yı solunum cihazından ayırdı.
Let's decide what needs to be decided, then let's split into two teams, OK?
- Neye karar verilmesi gerektiğine karar verelim, sonra iki takıma ayıralım.
They earmarked enough money for research work.
- Araştırma çalışması için yeterli para ayırdılar.
It is no use trying to separate the sheep from the goats while in a state of madness.
- Çok sinirliyken iyiyle kötüyü ayırmaya çalışmanın bir faydası yoktur.
It is not always easy to separate right from wrong.
- Doğru ile yanlışı ayırmak her zaman kolay değildir.
After working together for such a long time, the partners decided that it would be better for them to continue their business journey alone and part ways.
We dissected a frog to examine its internal organs.
- Bir kurbağayı, iç organlarını incelemek için kesip parçalara ayırdık.
These devices are distinguished by particularly high-quality workmanship.
- Bu cihazlar özellikle yüksek kaliteli işçilikle ayırt edilir.
The original and the copy are easily distinguished.
- Orijinal ve kopya kolayca ayırt edilirler.