ayırmak

listen to the pronunciation of ayırmak
Turkish - English
separate

It is not always easy to separate right from wrong. - Doğru ile yanlışı ayırmak her zaman kolay değildir.

The Karakoram separates China from Pakistan. - Karakoram Çin'i Pakistan'dan ayırmaktadır.

distinguish

It's easy to distinguish good from evil. - İyiyi kötüden ayırmak kolaydır.

You like to distinguish work from play. - İşi oyundan ayırmaktan hoşlanıyorsunuz.

{f} reserve

I want to reserve a first-class stateroom. - Ben birinci sınıf bir kamara ayırmak istiyorum.

devote
sort
allot
comb
choose
set apart
disarticulate
cleave
assort
detach
diverge
sever
(Havacılık) unplug
(Havacılık) pull away
individualize
break
disassociate
release
earmark
break up
class
dissociate
strike
divorce from
discern
cloister
segregant
sort out
comb out
(Askeri) marginalize
cast loose
(Askeri) disassamble
assign
lay

Sami wanted to separate Layla from her family. - Sami, Leyla'yı ailesinden ayırmak istedi.

severalise
deracinate
divorce
disperse
intend for
enisle
appropriate for
take apart
separate into
spread
designate for
cut into
differentiate
destine
pick
branch
disunite
break down into
pick out
abstract
discriminate
clove
disannex
allocate to
(Havacılık) deactivate
(Askeri) split-up
educe
disintegrate
grade
split into
define
break into
disconnect
ayırma
separation

Is it legal to build this wall of separation? - Bu ayırma duvarını inşa etmek yasal mı?

ayırmak /tahsis etmek
(Hukuk) (ödenek) to appropriate
parçalara ayırmak
take down
yer ayırmak
book
ayırma
{i} dissociation
ayır
break into
ayırma
segregation
zaman ayırmak
allow time
ayırma
grading
ayırma
dividing
ayırma
curiously
ayırma
severing
ayırma
(Bilgisayar) reservation
ayırma
remove
ayırma
(Ticaret) allowance
ayırma
allocate
ayırma
removal
ayırma
carry over
ayırma
(Gıda) classification
ayırma
select
ayırma
sizing
ayırma
(Otomotiv) cracking
ayırma
elimination
ayırma
dispersion
birbirinden ayırmak
tell apart
eklem yerinden ayırmak
disjoint
Ayır
allocate

Allocate a room for research purposes. - Araştırma amaçları için bir oda ayırın.

ayır
make disconnected
ayır
make disjoint
ayır
{f} resolving
ayır
{f} segregated
ayır
differentiate

We must be able to differentiate between objects and situations. - Nesneler ve durumlar arasında ayırım yapabilmeliyiz.

ayır
{f} separate

We must separate politics from religion. - Siyaseti dinden ayırmalıyız.

You can't separate language from culture. - Dili kültürden ayıramazsınız.

ayır
{f} disconnecting

I'm not disconnecting their printers. - Onların yazıcılarını ayırmıyorum.

ayır
{f} part

These devices are distinguished by particularly high-quality workmanship. - Bu cihazlar özellikle yüksek kaliteli işçilikle ayırt edilir.

The seats were reserved for the party. - Parti için sandalyeler ayırtıldı.

ayır
detach

I didn't detach them. - Ben onları ayırmadım.

ayır
spaced at
ayır
{f} isolated
ayır
{f} reserved

We ought to have phoned ahead and reserved a table. - Telefon edip bir masa ayırtmalıydık.

The seats were reserved for the party. - Parti için sandalyeler ayırtıldı.

ayır
cut into
ayır
{f} sparing

Would you mind sparing me thirty minutes of the day? - Bana günün otuz dakikasını ayırır mısın?

ayır
sever

I removed her number after severing our friendship. - Dostluğumuzu kestikten sonra onun numarasını ayırdım.

ayır
disconnect

I'm not disconnecting their printers. - Onların yazıcılarını ayırmıyorum.

Dan disconnected Linda from her respirator. - Dan, Linda'yı solunum cihazından ayırdı.

ayır
isolate
ayır
separate into
ayır
{f} spaced
ayır
{f} reserve

I reserved my hotel room three weeks in advance. - Otel odamı üç hafta önceden ayırttım.

I'd like to reserve a seat on this train. - Bu trende yer ayırtmak istiyorum.

ayır
discriminate

Subtle differences in tone discriminate the original from the copy. - Tondaki ince farklar orijinali fotokopiden ayırt eder.

ayır
sever from
ayır
demarcate
ayır
{f} abstract
ayır
{f} allocated
ayır
{f} parted
ayır
{f} parting
ayır
{f} spare

Tom has time to spare. - Tom'un ayıracak zamanı vardı.

Is there any room to spare in your car? - Arabanızda ayıracak yer var mı?

ayır
disjoin
ayır
{f} separating

Why is politics separating us, when we ourselves know who is good and who isn't? - Kimin iyi olduğunu ve kimin olmadığını biz kendimiz bildiğimizde politika neden bizi ayırıyor?

English is one language separating two nations. - İngilizce iki ulusu ayıran bir dildir.

ayır
{f} separated

Tom is sad, as in German sentences he is often separated from Mary by a comma. - Tom. Almanca cümlelerde Mary'yi sık sık bir virgülle ayırdığı için üzgün.

The mother separated the fighting children. - Anne dövüşen çocukları ayırdı.

ayır
{f} discriminating
ayır
{f} detached
ayır
{f} disconnected

Dan disconnected Linda from her respirator. - Dan, Linda'yı solunum cihazından ayırdı.

ayır
{f} abstracted
ayır
split into

Let's decide what needs to be decided, then let's split into two teams, OK? - Neye karar verilmesi gerektiğine karar verelim, sonra iki takıma ayıralım.

ayır
{f} earmark

They earmarked enough money for research work. - Araştırma çalışması için yeterli para ayırdılar.

ayır
break down into
ayır
segregate
ayır
set apart
ayır
allocate to
ayırma
detachment
ayırma
{i} disconnecting
ayırma
severance
ayırma
disentanglement
ayırma
allocation
ayırma
disconnection
ayırma
disassembly
ayırma
dialysis
ayırma
denotation
ayırma
{i} resolving
ayırma
extrication
ayırma
earmarking
ayırma
separate

It is no use trying to separate the sheep from the goats while in a state of madness. - Çok sinirliyken iyiyle kötüyü ayırmaya çalışmanın bir faydası yoktur.

It is not always easy to separate right from wrong. - Doğru ile yanlışı ayırmak her zaman kolay değildir.

ayırma
distanciation
ayırma
exfiltration
etrafını çevirmek, bulunduğu yerden ayırmak
To turn around, to separate from the location
pamuğu kozasından ayırmak
To separate the cotton bolls
yolları ayırmak
Part ways

After working together for such a long time, the partners decided that it would be better for them to continue their business journey alone and part ways.

zaman ayırmak
Allow time, allocate time
zaman ayırmak
Allocate time
çarpanlara ayırmak
factorize
amortisman ayırmak
amortize
atomlara ayırmak
to atomise
atomlara ayırmak
atomize
atomlarına ayırmak
disintegrate
ayır
uncouple
ayır
unstuck
ayır
allocateto
ayır
sunder
ayır
unstick
ayır
differentiated
ayır
disengage
ayır
disengaged
ayır
seclude
ayır
secluded
ayır
unsphere
ayır
setapart
ayır
separateinto
ayır
(Biyoloji) dissect

We dissected a frog to examine its internal organs. - Bir kurbağayı, iç organlarını incelemek için kesip parçalara ayırdık.

ayır
splitinto
ayır
disarticulate
ayır
disjoined
ayır
zoning
ayır
distinguished

These devices are distinguished by particularly high-quality workmanship. - Bu cihazlar özellikle yüksek kaliteli işçilikle ayırt edilir.

The original and the copy are easily distinguished. - Orijinal ve kopya kolayca ayırt edilirler.

ayırma
distinction
ayırma
combout
ayırma
division
ayırma
appropriation
ayırma
segregative
ayırma
separation, detachment; allocation
ayırma
resolution
ayırma
partition
ayırma
isolation
ayırma
abstraction
ayırma
isolete
ayırma
assortment
ayırma
sunderance
ayırma
cull
ayırma
sequestration
ayırma
sunder
ayırma
reduction
ayırma
screening
ayırma
estrangement
ayırma
{i} insularity
ayırma
discretion
ayırma
splitting
ayırma
demarcation
ayırma
disengagement
ayırma
fractionation
ayırma
{i} assignment
ayırma
turn off
ayırma
dissolution
birbirinden ayırmak
uncouple
birbirinden ayırmak
disconnect
birimlere ayırmak
unitize
bölgelere ayırmak
zone
bölümlere ayırmak
ramify
bölümlere ayırmak
(yazı) rubricate
bölümlere ayırmak
departmentalize
bölümlere ayırmak
compartmentalize
büyüklüğüne göre ayırmak
size
ek yerlerinden ayırmak
disjoint
Turkish - Turkish
Seçmek: "Günün fıkralarından bu kitaba ayırdıklarım pek azdır."- F. R. Atay. İki veya daha çok kimse arasındaki anlaşmayı, uzlaşmayı bozmak
İki veya daha çok kimse arasındaki anlaşmayı, uzlaşmayı bozmak
Nitelik değişikliğini anlamak, fark etmek
Bir yeri bir engelle bölmek
Nitelik değişikliğini anlamak
Bölmek
Seçmek
Bir bütünden bir parçayı herhangi bir amaçla bir tarafa koymak, saklamak
Bir şey veya yeri bir şey veya kimse için kullanmayı belirlemek, tahsis etmek
Farklı davranmak, fark gözetmek
Birbirinden uzaklaştırmak
(Osmanlı Dönemi) SAVH
(Osmanlı Dönemi) FEZR
(Osmanlı Dönemi) TEFTİŞ
(Osmanlı Dönemi) KASM
(Osmanlı Dönemi) İFRİNKA'
(Osmanlı Dönemi) İBANE
(Osmanlı Dönemi) MÜFAVASA
(Osmanlı Dönemi) TERBİL
(Osmanlı Dönemi) TEZYİL
istisna etmek
(Osmanlı Dönemi) İFRAD
(Osmanlı Dönemi) FERZ
(Osmanlı Dönemi) BESS
(Osmanlı Dönemi) ZEVD
(Osmanlı Dönemi) TENATTUS
(Osmanlı Dönemi) SELG
(Osmanlı Dönemi) TEMZİG
(Osmanlı Dönemi) TA'YİN
(Osmanlı Dönemi) TENATTU'
ayırma
Ayırmak işi: "Yapılabilecek şeylerle yapılamayacakları daha ilk anda ayırmasını biliyordu."- T. Buğra
ayırma
Ayırmak işi
ayırmak
Favorites