ayırma

listen to the pronunciation of ayırma
Turkish - English
separation

Is it legal to build this wall of separation? - Bu ayırma duvarını inşa etmek yasal mı?

segregation
distinction
combout
division
appropriation
segregative
separation, detachment; allocation
resolution
severance
partition
isolation
abstraction
isolete
assortment
sunderance
cull
dissociation
sequestration
sunder
detachment
reduction
screening
estrangement
grading
dividing
curiously
severing
(Bilgisayar) reservation
remove
(Ticaret) allowance
allocate
removal
carry over
(Gıda) classification
select
sizing
(Otomotiv) cracking
elimination
dispersion
{i} disconnecting
disentanglement
allocation
disconnection
disassembly
dialysis
denotation
{i} resolving
extrication
earmarking
separate

We must separate politics from religion. - Siyaseti dinden ayırmalıyız.

The English Channel separates England and France. - Manş denizi İngiltere'yi ve Fransa'yı ayırmaktadır.

distanciation
exfiltration
{i} insularity
discretion
splitting
demarcation
disengagement
fractionation
{i} assignment
turn off
dissolution
ayırmak
separate

It's important to separate the rubbish. - Çöpü ayırmak önemlidir.

It is not always easy to separate right from wrong. - Doğru ile yanlışı ayırmak her zaman kolay değildir.

ayırmak
{f} reserve

I want to reserve a first-class stateroom. - Ben birinci sınıf bir kamara ayırmak istiyorum.

ayırmak
distinguish

You like to distinguish work from play. - İşi oyundan ayırmaktan hoşlanıyorsunuz.

It's easy to distinguish good from evil. - İyiyi kötüden ayırmak kolaydır.

ayırma devresi
separator circuit
ayırma garı
marshalling yard
ayırma gücü
separating power
ayırma ile ilgili
segregative
ayırma işareti
separate
ayırma işlemi
separation process
ayırma katsayısı
separation factor
ayırma kayışı
sorting belt
ayırma kolu
release lever
ayırma komutu
discrimination instruction
ayırma levyesi
disengaging lever
ayırma potansiyeli
separation potential
ayırma rölesi
disconnecting relay
ayırma tamburu
separating drum
ayırma yetisi
discernment, discrimination
ayırma yetkisi
discrimination
ayırma çatalı
selector fork
ayırma çizgisi
parting
ayırma ızgarası
riffle
ayırma şaftı
selector shaft
ayırmak
devote
ayırmak
sort
ayırmak
{f} allocate
ayırmak
allot
ayırmak
{f} sever
ayırmak
comb
ayırmak
choose
ayırmak
{f} specialize
ayırmak
{f} abstract
ayırmak
{f} select
ayır
break into
ayırmak
set apart
ayırmak
disarticulate
ayırmak
cleave
ayırmak
assort
ayırmak
save

You might want to save some cake for Tom. - Tom için biraz kek ayırmak isteyebilirsin.

ayırmak
{f} divorce
ayırmak
{f} disrupt
ayırmak
detach
ayırmak
{f} book
ayırmak
diverge
ayırmak
(Havacılık) unplug
ayırmak
(Havacılık) pull away
ayırmak
individualize
ayırmak
break
ayırmak
disassociate
ayırmak
release
ayırmak
earmark
ayırmak
break up
ayırmak
class
ayırmak
dissociate
ayırmak
strike
ayırmak
divorce from
ayırmak
discern
ayırmak
cloister
ayırmak
segregant
ayırmak
sort out
ayırmak
comb out
ayırmak
(Askeri) marginalize
ayırmak
cast loose
ayırmak
(Askeri) disassamble
ayırmak
assign
ayırmak
lay

Sami wanted to separate Layla from her family. - Sami, Leyla'yı ailesinden ayırmak istedi.

ayırmak
severalise
ayırmak
deracinate
ayırmak
disperse
ayırmak
intend for
ayırmak
enisle
ayırmak
appropriate for
ayırmak
take apart
ayırmak
separate into
ayırmak
spread
ayırmak
designate for
ayırmak
cut into
ayırmak
differentiate
ayırmak
destine
ayırmak
pick
ayırmak
branch
ayırmak
disunite
ayırmak
break down into
ayırmak
pick out
ayırmak
discriminate
ayırmak
clove
ayırmak
disannex
ayırmak
allocate to
ayırmak
(Havacılık) deactivate
ayırmak
(Askeri) split-up
ayırmak
educe
ayırmak
disintegrate
ayırmak
grade
ayırmak
split into
ayırmak
define
ayırmak
break into
ayırmak
disconnect
ayırmak
disengage
ayırmak
lay away
ayırmak
demarcate
ayırmak
dispart
ayırmak
single
ayırmak
sort something out
ayırmak
put away
ayırmak
divide
ayırmak
cull
ayırmak
divert
ayırmak
denominate
ayırmak
dissect
bellek ayırma
(Bilgisayar) storage allocation
bit ayırma
(Bilgisayar) bit allocation
dikey ayırma
(Havacılık) vertical separation
dosya ayırma
(Bilgisayar) file reservation
joint ayırma eki kablo
(Bilgisayar) sectionalising
kabuk ayırma
(Gıda) dehulling
Ayır
allocate

Allocate a room for research purposes. - Araştırma amaçları için bir oda ayırın.

ayır
make disconnected
ayır
make disjoint
ayır
{f} resolving
ayır
{f} segregated
ayır
differentiate

We must be able to differentiate between objects and situations. - Nesneler ve durumlar arasında ayırım yapabilmeliyiz.

ayır
{f} separate

What separates Guangdong from Guangxi? - Guangdong'u Guangxi'den ne ayırıyor?

You can't separate language from culture. - Dili kültürden ayıramazsınız.

ayır
{f} disconnecting

I'm not disconnecting their printers. - Onların yazıcılarını ayırmıyorum.

ayır
{f} part

The seats were reserved for the party. - Parti için sandalyeler ayırtıldı.

After ten years as business partners, they decided to part ways. - İş ortakları olarak on yıl sonra, yollarını ayırmaya karar verdiler.

ayır
detach

I didn't detach them. - Ben onları ayırmadım.

ayır
spaced at
ayır
{f} isolated
ayır
{f} reserved

We should have phoned ahead and reserved a table. - Önceden telefon etmeliydik ve bir masa ayırtmalıydık.

We ought to have phoned ahead and reserved a table. - Telefon edip bir masa ayırtmalıydık.

ayır
cut into
ayır
{f} sparing

Would you mind sparing me thirty minutes of the day? - Bana günün otuz dakikasını ayırır mısın?

ayır
sever

I removed her number after severing our friendship. - Dostluğumuzu kestikten sonra onun numarasını ayırdım.

ayır
disconnect

Disconnect the power cable from the modem, wait for approximately one minute, then reconnect the cable. - Enerji kablosunu modemden ayır, yaklaşık bir dakika bekle, sonra kabloyu tekrar bağla.

Dan disconnected Linda from her respirator. - Dan, Linda'yı solunum cihazından ayırdı.

ayır
isolate
ayır
separate into
ayır
{f} spaced
ayır
{f} reserve

It's faster to reserve a taxi. - Bir taksi ayırtmak daha hızlıdır.

I'd like to reserve a table for two. - İki kişilik bir masa ayırtmak istiyorum.

ayır
discriminate

Subtle differences in tone discriminate the original from the copy. - Tondaki ince farklar orijinali fotokopiden ayırt eder.

ayır
sever from
ayır
demarcate
ayır
{f} abstract
ayır
{f} allocated
ayır
{f} parted
ayır
{f} parting
ayır
{f} spare

Tom has time to spare. - Tom'un ayıracak zamanı vardı.

Because they had no time to spare, they hurried back to town. - Ayıracak zamanları olmadığından dolayı aceleyle kasabaya geri döndüler.

ayır
disjoin
ayır
{f} separating

Why is politics separating us, when we ourselves know who is good and who isn't? - Kimin iyi olduğunu ve kimin olmadığını biz kendimiz bildiğimizde politika neden bizi ayırıyor?

English is one language separating two nations. - İngilizce iki ulusu ayıran bir dildir.

ayır
{f} separated

The policeman separated the two men who were fighting. - Polis kavga eden iki adamı ayırdı.

Our teacher separated us into two groups. - Öğretmen bizi iki gruba ayırdı.

ayır
{f} discriminating
ayır
{f} detached
ayır
{f} disconnected

Dan disconnected Linda from her respirator. - Dan, Linda'yı solunum cihazından ayırdı.

ayır
{f} abstracted
ayır
split into

Let's decide what needs to be decided, then let's split into two teams, OK? - Neye karar verilmesi gerektiğine karar verelim, sonra iki takıma ayıralım.

ayır
{f} earmark

They earmarked enough money for research work. - Araştırma çalışması için yeterli para ayırdılar.

ayır
break down into
ayır
segregate
ayır
set apart
ayır
allocate to
ayırmak
disjoint
Turkish - Turkish
Ayırmak işi: "Yapılabilecek şeylerle yapılamayacakları daha ilk anda ayırmasını biliyordu."- T. Buğra
Ayırmak işi
ayırmak
Seçmek: "Günün fıkralarından bu kitaba ayırdıklarım pek azdır."- F. R. Atay. İki veya daha çok kimse arasındaki anlaşmayı, uzlaşmayı bozmak
Ayırmak
(Osmanlı Dönemi) SAVH
Ayırmak
(Osmanlı Dönemi) FEZR
Ayırmak
(Osmanlı Dönemi) TEFTİŞ
Ayırmak
(Osmanlı Dönemi) KASM
Ayırmak
(Osmanlı Dönemi) İFRİNKA'
Ayırmak
(Osmanlı Dönemi) İBANE
Ayırmak
(Osmanlı Dönemi) MÜFAVASA
Ayırmak
(Osmanlı Dönemi) TERBİL
Ayırmak
(Osmanlı Dönemi) TEZYİL
Ayırmak
istisna etmek
Ayırmak
(Osmanlı Dönemi) İFRAD
Ayırmak
(Osmanlı Dönemi) FERZ
Ayırmak
(Osmanlı Dönemi) BESS
Ayırmak
(Osmanlı Dönemi) ZEVD
Ayırmak
(Osmanlı Dönemi) TENATTUS
Ayırmak
(Osmanlı Dönemi) SELG
Ayırmak
(Osmanlı Dönemi) TEMZİG
Ayırmak
(Osmanlı Dönemi) TA'YİN
Ayırmak
(Osmanlı Dönemi) TENATTU'
ayırmak
İki veya daha çok kimse arasındaki anlaşmayı, uzlaşmayı bozmak
ayırmak
Nitelik değişikliğini anlamak, fark etmek
ayırmak
Bir yeri bir engelle bölmek
ayırmak
Nitelik değişikliğini anlamak
ayırmak
Bölmek
ayırmak
Seçmek
ayırmak
Bir bütünden bir parçayı herhangi bir amaçla bir tarafa koymak, saklamak
ayırmak
Bir şey veya yeri bir şey veya kimse için kullanmayı belirlemek, tahsis etmek
ayırmak
Farklı davranmak, fark gözetmek
ayırmak
Birbirinden uzaklaştırmak
çarpanlara ayırma
Bir sayıyı veya cebirsel anlatımı iki veya daha çok çarpanın çarpımı durumuna getirme
English - Turkish

Definition of ayırma in English Turkish dictionary

mıknatısla ayırma
Paramagnetic separation
ayırma
Favorites