avantajlı

listen to the pronunciation of avantajlı
Turkish - English
advantageous

We did this under very advantageous conditions. - Biz bunu çok avantajlı koşullar altında yaptık.

This marriage will be advantageous to his career. - Bu evlilik onun kariyeri için avantajlı olacak.

favorable
expedient
favourable [Brit.]
person who has the advantage
favoured [Brit.]
(someone) who has the advantage
favored
propitious
{s} favoured
{s} favourable
avantaj
advantage

I sold the house to advantage. - Evi avantajlı şekilde sattım.

The strong yen was advantageous to our company. - Güçlü yen firmamız için avantajlıydı.

avantajlı biçimde
to advantage
avantajlı durumda
in a good bargaining position
avantajlı olmak
to have the edge on/over
avantajlı olmak
have the advantage of smb
avantajlı yer
vantage point
avantajlı yer
vantage ground
avantaj
{i} advance

Advances in science and technology and other areas of society in the last 100 years have brought to the quality of life both advantages and disadvantages. - Son 100 yılın bilim ve teknoloji ve topluluğun diğer alanlarındaki gelişmeler hayat kalitesine hem avantajlar hem de dezavantajlar getirdi.

Mary turned down Tom's advances. - Mary Tom'un avantajlarını geri çevirdi.

avantaj
benefit

The costs outweigh the benefits. - Maliyetler avantajlardan daha ağır basar.

The company provides health care and life insurance benefits for all of its employees. - Şirket tüm çalışanları için sağlık bakımı ve hayat sigortası avantajları sağlar.

avantaj
perk
avantaj
virtue
avantaj
(Ticaret) competitive edge
avantaj
vantage
avantaj
head start

Tom gave me a head start. - Tom beni daha avantajlı başlattı.

avantaj
account
avantaj
facility
avantaj
high ground
avantaj
start

Tom gave me a head start. - Tom beni daha avantajlı başlattı.

avantaj
avail
avantaj
whip hand
avantaj
advantage, head start, perk
avantaj
odds

I offered him odds of 3 to 1. - Ona üçe birlik avantaj önerdim.

The odds are in his favor. - Avantajlar ondan yana.

avantajlı
Favorites