Öyle sona ermek zorunda değildi.
- It didn't have to end like that.
Öyle sona ermek zorunda değil.
- It doesn't have to end like that.
Tom buna bir son vermek istiyor.
- Tom wants to end this.
Bilim adamları AIDS'e son vermek için harıl harıl çalışıyorlar.
- Scientists are working hard to put an end to AIDS.
Eisenhower, savaşı sona erdirmek için mücadele etti.
- Eisenhower had campaigned to end the war.
Fadıl evliliği sona erdirmek istedi.
- Fadil wanted to end the marriage.
Avustralya, Japonya'dan yaklaşık yirmi kat daha büyüktür.
- Australia is about twenty times larger than Japan.
O, Avustralya'da yaşamaya isteklidir.
- She is eager to live in Australia.
Dersin bitimine 10 dakika kaldı.
- 10 minutes remained until the end of the lesson.
Onlar performansın bitiminden önce ayrıldılar.
- They left before the end of the performance.
Bu yaz tatili çok çabuk bitti.
- The summer vacation has come to an end too soon.
Hayat hiç bitmez fakat dünyadaki hayat biter.
- Life never ends but earthly life does.
İyi başlayan iyi biter.
- A good beginning makes a good ending.
Sonunda başaracaksın.
- You will succeed in the end.