Tom yardım etmek istiyor ama besbelli edemiyor.
- Tom wants to help, but obviously can't.
Tom besbelli bir şey hakkında üzgün.
- Tom is obviously upset about something.
Onun hatalı olduğu açıktır.
- It's obvious he's wrong.
Chris'in açıkça parayı getirmeye niyeti olmadığı için Brian çıldırdı.
- Brian is mad because Chris obviously does not intend to return the money.
Onun bizi umursamadığı belli.
- It's obvious that she doesn't care about us.
Onun suça karıştığı belliydi.
- Her implication in the crime was obvious.
Onun beni sevdiği apaçık.
- It's very obvious that he likes me.
O apaçık, açıklamana gerek yok.
- That's obvious, you don't need to explain it.
Hatalı olduğun ortada.
- It's obvious that you're wrong.
Geçmişe bakıldığında, çöplerimizi evlerimize çok yakın yakmamamız gerektiği apaçık ortadadır.
- In retrospect, it may seem obvious that we shouldn't have been burning our trash so close to our house.