Tom bunu doğrulamak zorunda kalacak.
- Tom is going to have to verify this.
Bunu doğrulamak için bir yolun yok.
- You have no way to verify it.
Bilgisayarınızın prize takılı olduğunu doğrular mısınız?
- Could you verify that your computer is plugged in?
Bize söylediğin her şey doğrulamam gerekiyor.
- I need to verify everything you've told us.