Leyla yanında daima o silahı taşıyordu.
- Layla carried that gun with her at all times.
Zirveye çıkmak için her zaman rakibin iki adım önünde kalmak zorundasın.
- To come out on top, you have to stay two steps ahead of your opponent at all times.
Mary dizüstü bilgisayarını her zaman yanında bulundurur.
- Mary keeps her laptop with her at all times.
Zaman zaman can sıkıcı baş ağrısı çekti.
- At times, he suffered from a painful headache.
Tom'un İngilizcesi zaman zaman oldukça iyi görünsede, o sınırlarını biliyor gibi görünmüyor ve o bir hata yaptığında onu hatalı olduğuna ikna etmek imkansızdır.
- Though Tom's English seems quite good at times, he doesn't seem to know his limitations and it's impossible to convince him that he's wrong when he makes a mistake.
O arada bir saldırganlaşır.
- He gets tough at times.
Hoşuma gittiğin kadar, bazen su katılmamış bir pislik olabildiğini de düşünüyorum.
- As much as I like you, I think you can be a total jerk at times.
Bazen onu anlayamıyorum.
- At times I can't understand him.
This means, at times, long and perhaps overly discursive discussions of other taxa.
... as if it's on a presence in our heads at all times is simply about ...
... It's easy for me to access at all times. ...