Leyla yanında daima o silahı taşıyordu.
- Layla carried that gun with her at all times.
Her zaman çevrenize dikkat edin.
- Pay attention to your surroundings at all times.
Zirveye çıkmak için her zaman rakibin iki adım önünde kalmak zorundasın.
- To come out on top, you have to stay two steps ahead of your opponent at all times.
Tüm bunlardan sonra, tanrılar bile zaman zaman hata yapabilirler.
- After all, even the gods may err at times.
Zaman zaman can sıkıcı baş ağrısı çekti.
- At times, he suffered from a painful headache.
O arada bir saldırganlaşır.
- He gets tough at times.
Bazen yalnız hissediyorum.
- I get lonely at times.
Bazen onu anlayamıyorum.
- At times I can't understand him.
This means, at times, long and perhaps overly discursive discussions of other taxa.
... It's easy for me to access at all times. ...
... as if it's on a presence in our heads at all times is simply about ...