O uzakta tatilde olamaz.
- She can't be away on holiday.
İstasyon iki metre uzakta.
- The station is two meters away.
Derhal yatmaya gitsen iyi olur, yoksa soğuk algınlığın daha da kötüleşir.
- You had better go to bed right away, or your cold will get worse.
Tom o yokken Mary'nin onun eviyle ilgileneceğine güvenemiyor.
- Tom can't trust Mary to look after his house while he's away.
Uzak bir yere gidelim.
- Let's go somewhere far away.
Bir an önce onu kullanmak istediğimi bildiğin halde niçin tavuğu böyle alması zor bir yere koydun?
- Why did you put the chicken in such a difficult place to get when you knew that I wanted to use it right away?
Lütfen buradan uzaklaş ve canımı sıkmayı bırak.
- Please go away and stop annoying me.
O buradan hemen ayrıldı.
- She left here right away.
Tüm öğleden sonra durmadan uyudum.
- I slept the whole afternoon away.
O benden uzakta oturdu.
- He sat at a distance from me.
Uzaktan bakıldığında, kaya, bir insan yüzü gibi görünüyordu.
- Seen at a distance, the rock looked like a human face.
Onu belli bir mesafede tutmak istiyor.
- She wants to keep him at a distance.
While De Anza was exploring the Bay of San Francisco, seeking a site for the presidio, the American colonists on the eastern seaboard, three thousand miles away, were celebrating the signing of the Declaration of Independence.