as long, as long as

listen to the pronunciation of as long, as long as
English - Turkish

Definition of as long, as long as in English Turkish dictionary

while
sırasında

Tom yürüyüş sırasında ayak bileğini burktu. - Tom sprained his ankle while hiking.

İç savaş sırasında, ülke anarşik bir durum içindeydi. - While the civil war went on, the country was in a state of anarchy.

while
iken

O, Japonya'da iken kasaba kasaba dolaştı. - He went about from town to town while he was in Japan.

Diğerlerinki bir kılıç iken, bir gladyatörün seçtiği silah topuzdur. - One gladiator's weapon of choice is the mace, while the other's is a sword.

while
olduğu halde
while
irken
while
halbuki
while
rağmen

İngilizce sevmesine rağmen, o, matematikte zayıftır. - While he likes English, he is weak in mathematics.

while
esnasında

Lütfen sürüş esnasında sürücüyle konuşmayın. - Please do not talk to the driver while he's driving.

while
-e karşın
while
-e rağmen
while
süre

Hava çok sıkıntılı;sanırım kısa süre içinde gök gürleyecek. - It's so muggy; I think it will thunder in a short while.

Soruyu bir süre düşünüp taşındı. - She pondered the question for a while.

while
-iken
while
oysa
while
while boşa geçir
while
(isim) zaman, vakit, süre
while
kadar

Sadece bir süre burada dinlenelim, ayaklarım o kadar çok ağrıyor ki yürüyemiyorum. - Let's just rest here for a little while, my feet are aching so much I can't walk.

Neden yaptığımı bitirinceye kadar burada beklemiyorsun? - Why don't you wait here while I finish what I'm doing?

while
iken, -ken: While he was in Antalya, Hülya stayed with her mother. O Antalya'dayken Hülya annesinde kaldı. Every morning while running
while
bağ

Araba sürerken emniyet kemerini bağla. - Fasten your seat belt while driving.

Biz telefonda konuşurken bağlantı kesildi. - We were cut off while talking on the telephone.

while
bazen

Bazen yeni şeyleri denemek iyidir. - It's good to try new things once in a while.

while
kısa süre

Tom kısa sürede ziyaret edecek. - Tom is coming over in a little while.

Ben orada kısa süre içinde olacağım. - I'll be there in a little while.

while
{i} müddet, süre: She listened to them for a while, but then she got bored. Onları bir müddet dinledi, fakat sonra sıkılmaya başladı. You've
English - English
{a} while
{a} whilst
{a} whiles
as long, as long as
Favorites