Keşke seninle gidebilsem ama bu durumda, gidemem.
- I wish I could go with you, but as it is, I can't.
Bu durumda halimizin ne olacağı çok belirsiz.
- We're on pretty shaky ground as it is.
Şimdi olduğu gibi birçok okul çocuğu bir sözlüğe sahiptir ama onunla ne yapacaklarını gerçekten bilmiyorlar.
- As it is now, many schoolchildren own a dictionary but don't really know what to do with it.
Benim şarabımın içinde olmadığı sürece suyun nereye aktığı benim için gerçekten önemli değil.
- It really doesn't matter to me where the water flows, as long as it is not in my wine.
O, bir bakıma, işin parçasıydı.
- That was, as it were, part of the job.
Birbirimize tıpa tıp benziyoruz, bir bakıma.
- We're cut from the same cloth, as it were.
Bildiğiniz gibi, şiddetli yağmurun sonucu olarak geç kaldık.
- As you know, we were late due to the heavy rain.
Tavsiye ettiğiniz gibi yapacağım.
- I'll do as you advise.
A. You won't know Paris, I suppose. B. As it happens, I went to university there!.
Yet so strong is the parental ambition among those Polygons who are, as it were, on the fringe of the Circular class, that it is very rare to find a Nobleman of that position in society, who has neglected to place his first-born in the Circular Neo-Therapeutic Gymnasium before he has attained the age of a month.
Lemons and limes are acidic fruits.
- Limon ve misket limonu asitli meyvedir.
Acid rain is not a natural phenomenon.
- Asit yağmuru bir doğa olayı değildir.