Artık burada çalışmak istemiyorum.
- Ich will hier nicht mehr arbeiten.
Pazar çalışmak zorunda mısın?
- Musst du am Sonntag arbeiten?
Evrakların hepsini bir araya toplar mısın?
- Can you gather all of the papers together?
Evraklarını derhal teslim et.
- Hand in your papers at once.
Binlerce insan işlerini kaybetti.
- Thousands of people lost their jobs.
İşler için onunla röportaj yapıldı.
- She was interviewed for jobs.
Biz kimlik belgelerimizi güvenlik masasına göstermek zorunda kaldık.
- We had to show our papers at the security desk.
Boşanma kağıtlarını az önce imzaladım, nihayet özgürüm!
- I've just signed the divorce papers; I'm free at last!
Sınav kâğıtlarını öğretmene uzattım.
- I handed the examination papers in to the teacher.
Tüm evraklar bantlandı ve kasada muhafaza edildi.
- All the papers were taped up and kept in the safe.
Casus evrakları yaktı.
- The spy burned the papers.
Tom büyük bir fabrika için çalışıyor.
- Tom works for a large factory.
Babam bir fabrika için çalışmaktadır.
- My father works for a factory.
Onun en son çalışmaları geçici sergide.
- His latest works are on temporary display.
Onun çalışmalarından hiçbirini görmedim.
- I have seen neither of his works.
Bu kitap şairin en iyi eserlerinden biridir.
- This book is one of the poet's best works.
Bilgisayarlar gerçekten edebi eserleri çevirebilir mi?
- Can computers actually translate literary works?
Karıştırma tesisinden şantiyeye beton taşımak için doksan dakikamız var.
- We have ninety minutes to carry the concrete from the mixing plant to the worksite.
Beton karma tesisi sadece şantiyeden bir mil uzakta.
- The concrete mixing plant is just a mile from the worksite.
Atölyesinde bir tablo yapıyor.
- He's making a table in his workshop.
Tom'un bodrumunda bir atölyesi var.
- Tom has a workshop in his basement.
Eğitimin zorunlu karakteri çocukların içinde öğrenme arzusu geliştirmek için çeşitli şekillerde çalışmaya adanmış işlerin çokluğunda nadiren analiz edilir.
- The mandatory character of schooling is rarely analyzed in the multitude of works dedicated to the study of the various ways to develop within children the desire to learn.
Birisi işleri baltaladı.
- Someone's put a spanner in the works.
Atölyesinde bir tablo yapıyor.
- He's making a table in his workshop.
O tamamen reklam yapıldığı gibi çalışır.
- It works exactly as advertised.
I must work hard to make up for lost time.
- Ich muss hart arbeiten, um die verlorene Zeit aufzuholen.
He is accustomed to working hard.
- Er ist daran gewöhnt, hart zu arbeiten.