The judge called for a recess of two hours.
- Yargıç iki saat ara verdi.
I would like to request a short recess.
- Ben kısa bir ara rica etmek istiyorum.
She spoke for 30 minutes without a break.
- O, ara vermeden 30 dakika boyunca konuştu.
If the car breaks down, we'll walk.
- Araba bozulursa, yürürüz.
Tom backed his car out of the parking space.
- Tom arabasını park yerinden çıkardı.
Leave a space between the lines.
- Satırlar arasında bir boşluk bırak.
You can search words, and get translations. But it's not exactly a typical dictionary.
- Sözcükleri arayabilir ve çevirileri alabilirsiniz. Ama o, tam olarak tipik bir sözlük değildir.
They went in search of happiness.
- Onlar mutluluğu aramaya gittiler.
The volcano erupts at regular intervals.
- Volkan düzenli aralıklarla püskürür.
The meetings were held at intervals.
- Toplantılar belli aralıklarla gerçekleştirildi.
The gap between them has narrowed.
- Onlar arasındaki aralık daraldı.
The gap between rich and poor is getting wider.
- Zengin ve yoksul arasındaki uçurum daha da genişliyor.
They all sought for the lost child.
- Onların hepsi kayıp çocuğu aradı.
He sought shelter from the rain.
- O, yağmurdan dolayı sığınak aradı.
Let's take time out to elaborate a strategy.
- Bir stratejiyi özenle hazırlamak için ara verelim.
In the interim, please send all communications to Tom.
- Ara sıra lütfen tüm iletileri Tom'a gönderin.
The police promised Tom that they would look for his daughter.
- Polis Tom'a onun kızını arayacağına söz verdi.
Tom began to look for a job three months before he graduated from college.
- Tom, üniversiteden mezun olmadan üç ay önce bir iş aramaya başladı.
Everybody has the right to seek happiness.
- Herkesin mutluluk arama hakkı vardır.
The only useful knowledge is that which teaches us how to seek what is good and avoid what is evil.
- Tek yararlı bilgi iyi olanı nasıl arayacağımızı ve kötü olandan nasıl kaçınacağımızı öğretendir.
Motorists must leave at least a metre-wide buffer when passing cyclists.
- Motorlu araç kullananlar, bisikletlileri geçerken en az bir metre emniyet mesafesi bırakmak zorundalar.
Relations between us seem to be on the ebb.
- Aramızdaki ilişkiler bozuk gibi görünüyor.
We must maintain the friendly relations between Japan and the U.S.
- Japonya ve ABD arasındaki arkadaşça ilişkileri sürdürmeliyiz.
The human eye is blind to nearly the entire electromagnetic spectrum, except for the very narrow range of light that falls in what we call the visible range.
- İnsan gözü görülebilir aralık dediğimiz çok dar ışık aralığı hariç neredeyse tüm elektromanyetik spektrum için kördür,
They're just out of my price range.
- Onlar benim fiyat aralığının dışında.
A car stopped at the entrance.
- Girişte bir araba durdu.
Tom stopped to take a close look at the car.
- Tom arabaya yakından bakmak için durdu.
This car dealership has very thin profit margins.
- Bu araba bayiliğinin çok ince kar marjları var.
There is only a marginal difference between the two.
- İkisi arasında sadece marjinal bir fark var.
Tom called about half an hour ago.
- Yaklaşık bir saat önce Tom aradı.
It took me an hour and a half to get there by car.
- Araba ile oraya ulaşmak benim bir buçuk saatimi aldı.
Everybody in the car said they wanted to get out and stretch their legs.
- Arabaki herkes arabadan çıkmak ve bacaklarını germek istediğini söyledi.
Tom is the legal owner of this piece of land.
- Tom bu arazinin yasal sahibidir.
Tom threw rocks at Mary's window in the middle of the night to get her attention, but he ended up breaking her window instead and Mary's father called the cops.
- Tom onun dikkatini çekmek için gecenin ortasında Mary'nin penceresine taşlar attı fakat bunun yerine onun camını kırarak sonuçlandı ve Mary'nin babası polisi aradı.
Tom's car is parked in the middle of the road.
- Tom'un arabası yolun ortasında park edilmiş.
The car went out of control and pitched headlong into the river.
- Araba kontrolden çıktı paldır küldür nehre düştü.
The U.S. Secretary of State is trying to broker a ceasefire between the warring parties.
- ABD Dışişleri Bakanı, savaşan taraflar arasındaki ateşkes konusunda aracılık yapmaya çalışıyor.
There were Jews in Arab countries before the partition of Palestine.
- Arap ülkelerinde Filistin'in bölünmesinden önce Yahudiler vardı.
Do you know how to use these command line tools?
- Bu komut satırı araçlarının nasıl kullanılacağını biliyor musunuz?
Please put a comma between the two main clauses.
- Lütfen iki ana cümlenin arasına virgül koyun.
Meanwhile, I want to draw your attention to a point.
- Bu arada, bir noktaya daha dikkatinizi çekmek istiyorum.
Meanwhile, we depict aliens doing really weird stuff.
- Bu arada, Biz garip şeyler yapan uzaylıları tanımlıyoruz.
I hear you're on bad terms with Owen.
- Owen'la aranızın iyi olmadığını duydum.
We are on good terms with them.
- Onlarla aramız iyidir.
It was raining all day long without intermission.
- Ara vermeden bütün gün boyunca yağmur yağıyordu.
When is the intermission?
- Perde arası ne zaman?
Call me again in two days.
- İki gün içinde beni yeniden ara.
Arriving at the airport, I called her up.
- Havaalanına vardığımda onu aradım.
I thought you'd be out searching for Tom.
- Tom'u aramak için dışarıda olacağını düşündüm.
They continued searching.
- Aramaya devam ettiler.
Let's take a short pause.
- Kısa bir ara verelim.
My fingers pronounce every word, every pause and every accent.
- Benim parmaklarım her sözcüğü telâffuz eder, her aralık ve her aksan.
Look up the number in the phone book.
- Telefon rehberinde numarayı ara.
You should look up this word.
- Bu kelimeyi aramalıyız.
Tom isn't seeking asylum.
- Tom sığınma aramıyor.
Martin Luther King spent his life seeking justice.
- Martin Luther King hayatını adalet arayarak geçirdi.
Could you dial for me? The telephone is too high.
- Benim için arar mısın? Telefon çok yüksekte.
In case of fire, you should dial 119 immediately.
- Yangın durumunda, hemen 119'u aramanız gerekir.
The water was so murky that the police divers had to search for the body by feel.
- Su o kadar bulanıktı ki polis dalgıçlar vücudu dokunarak aramak zorunda kaldı.
They did not have time to search for it.
- Onu aramak için zamanları yoktu.
She can't put together three words in Spanish, and she claims she's intermediate.
- İspanyolca üç kelimeyi bir araya getiremiyor, ve orta düzey olduğunu iddia ediyor.
Please bring your intermediate examination certificate with you to the first day of class.
- Lütfen ara sınav belgesini sınıfın ilk gününe kadar yanınızda getirin.
When is the intermission?
- Perde arası ne zaman?
It's almost intermission.
- Gösterim arası olmak üzere.
He mediated between the two parties.
- O iki parti arasında aracılık yaptı.
Interpreters mediate between different cultures.
- Çevirmenler farklı kültürler arasında aracılık ederler.
The policeman was checking the cars one-by-one.
- Polis, arabaları tek-tek kontrol ediyordu.
We're still checking into it.
- Onu hâlâ araştırıyoruz.
Snorri Sturluson's stories tells, among other things, how Christianity was spread in Norway by force.
- Snorri Sturluson'un hikayeleri diğer şeylerin arasında Hristiyanlığın Norveç'te nasıl zorla yayıldığını anlatır.
I'm doing some history research and would like to ask you a few questions.
- Biraz geçmişi araştırma yapıyorum, ve size birkaç soru sormak istiyorum.
Buying such an expensive car is out of the question.
- Böylesine pahalı bir araba almak söz konusu değil.
Tom is always spacing out in class.
- Tom her zaman derse ara veriyor.
Every now and then, I play tennis for recreation.
- Ara sıra eğlence için tenis oynarım.
In America cars drive on the right side of the road.
- Amerika'da arabalar yolun sağ tarafını kullanırlar.
Sometimes he drives to work.
- O bazen işe arabayla gider.
There is a distance of four fingers between the eyes and the ears.
- Gözler ve kulaklar arasında dört parmaklık bir mesafe vardır.
I heard that the distance between Tokyo and Osaka is about 10 km.
- Tokyo ve Osaka arasındaki mesafe yaklaşık 10 kilometreymiş diye duydum.