aramalar

listen to the pronunciation of aramalar
Turkish - English
rephrasing
present participle of rephrase
ara
{i} recess

The judge called for a recess of two hours. - Yargıç iki saat ara verdi.

I would like to request a short recess. - Ben kısa bir ara rica etmek istiyorum.

arama
search

Tom wanted to become a search-and-rescue specialist. - Tom bir arama- kurtarma uzmanı olmak istiyordu.

Many men set out for the West in search of gold. - Birçok insan altın aramak için Batıya yola çıktı.

ara
{s} intermediary
arama
research
ara
{i} break

She spoke for 30 minutes without a break. - O, ara vermeden 30 dakika boyunca konuştu.

Breakfast is served from 7:30 a.m. to 11:00 a.m. - Kahvaltı sabah 07:00-11:00 arası servis edilir.

ara
{i} space

Leave a space between the lines. - Satırlar arasında bir boşluk bırak.

Leave more space between the lines. - Hatlar arasında daha fazla boşluk bırakın.

ara
{f} search

Search and rescue operations began immediately. - Arama ve kurtarma operasyonları hemen başladı.

You can search words, and get translations. But it's not exactly a typical dictionary. - Sözcükleri arayabilir ve çevirileri alabilirsiniz. Ama o, tam olarak tipik bir sözlük değildir.

ara
interval

The meetings were held at intervals. - Toplantılar belli aralıklarla gerçekleştirildi.

I visit my friend's house at intervals. - Ben arkadaşımın evinini aralıklarla ziyaret ederim.

ara
gap

The gap between rich and poor is getting wider. - Zengin ve yoksul arasındaki uçurum daha da genişliyor.

There is a generation gap between them. - Onlar arasında kuşak farkı var.

ara
distance, space; break, breather; break, playtime; interval, pause, cessation, intermission; interlude; half time; relation, terms, footing; intermediate, intermediary; middle
ara
sought

He sought shelter from the rain. - O, yağmurdan dolayı sığınak aradı.

They all sought for the lost child. - Onların hepsi kayıp çocuğu aradı.

ara
time out

Let's take time out to elaborate a strategy. - Bir stratejiyi özenle hazırlamak için ara verelim.

ara
time, point in time
ara
interim

In the interim, please send all communications to Tom. - Ara sıra lütfen tüm iletileri Tom'a gönderin.

ara
look for

Why don't you look for Tom? - Niçin Tom'u aramıyorsun?

Tom went out to look for something to eat. - Tom yiyecek bir şey aramak için dışarı çıktı.

ara
seek

Ye shall seek me, and shall not find me; and where I am, thither ye cannot come. - Beni arayacaksınız ama bulamayacaksınız. Ve benim bulunduğum yere siz gelemezsiniz.

The only useful knowledge is that which teaches us how to seek what is good and avoid what is evil. - Tek yararlı bilgi iyi olanı nasıl arayacağımızı ve kötü olandan nasıl kaçınacağımızı öğretendir.

arama
sought
arama
{i} hunting

Tom is out job hunting. - Tom iş arama için dışarıda.

He is busy with job hunting. - O, iş aramakla meşguldür.

ara
buffer

Motorists must leave at least a metre-wide buffer when passing cyclists. - Motorlu araç kullananlar, bisikletlileri geçerken en az bir metre emniyet mesafesi bırakmak zorundalar.

ara
footing
ara
relation

Relations between us seem to be on the ebb. - Aramızdaki ilişkiler bozuk gibi görünüyor.

I don't see any relation between the two problems. - O iki problem arasında herhangi bir yakınlık görmüyorum.

ara
range

Prices range from one to five dollars. - Fiyatlar bir dolarla beş dolar arasında değişir.

The human eye is blind to nearly the entire electromagnetic spectrum, except for the very narrow range of light that falls in what we call the visible range. - İnsan gözü görülebilir aralık dediğimiz çok dar ışık aralığı hariç neredeyse tüm elektromanyetik spektrum için kördür,

ara
stop

A car stopped at the entrance. - Girişte bir araba durdu.

Tom stopped to take a close look at the car. - Tom arabaya yakından bakmak için durdu.

ara
margin

This car dealership has very thin profit margins. - Bu araba bayiliğinin çok ince kar marjları var.

There is only a marginal difference between the two. - İkisi arasında sadece marjinal bir fark var.

ara
half

Tom called about half an hour ago. - Yaklaşık bir saat önce Tom aradı.

Tom noticed a half-eaten hamburger on the dashboard of Mary's car. - Tom Mary'nin arabasının torpido gözünde yarısı yenmiş bir hamburger fark etti.

ara
(Bilgisayar) lookup
ara
leg

I still have a scar on my left leg from a car accident I was in when I was thirteen years old. - On üç yaşındayken içinde bulunduğum bir araba kazasından dolayı hâlâ sol bacağımda bir izim var.

A tenancy agreement is a legally binding document between a landlord and their tenant. - Bir kira sözleşmesi, ev sahibi ve kiracıları arasında yasal olarak bağlayıcı bir belgedir.

ara
middle

I'm in the middle of a meeting. Could I call you back later? - Bir toplantının ortasındayım. Sizi daha sonra tekrar arayabilir miyim?

The car stopped in the middle of the road. - Araba yolun ortasında istop etti.

ara
pitch

The car went out of control and pitched headlong into the river. - Araba kontrolden çıktı paldır küldür nehre düştü.

ara
(Mekanik) clearance
ara
cease

The U.S. Secretary of State is trying to broker a ceasefire between the warring parties. - ABD Dışişleri Bakanı, savaşan taraflar arasındaki ateşkes konusunda aracılık yapmaya çalışıyor.

ara
(Mimarlık) partition

There were Jews in Arab countries before the partition of Palestine. - Arap ülkelerinde Filistin'in bölünmesinden önce Yahudiler vardı.

ara
comma

Please put a comma between the two main clauses. - Lütfen iki ana cümlenin arasına virgül koyun.

Do you know how to use these command line tools? - Bu komut satırı araçlarının nasıl kullanılacağını biliyor musunuz?

ara
meanwhile

Meanwhile, I want to draw your attention to a point. - Bu arada, bir noktaya daha dikkatinizi çekmek istiyorum.

Meanwhile, you can stay with us. - Bu arada, bizimle kalabilirsin.

ara
(Bilgisayar) place call
ara
terms

We are on good terms with them. - Onlarla aramız iyidir.

They're on good terms with their neighbors. - Onların komşularıyla arası iyi.

ara
(Bilgisayar) place a call
arama
(Bilgisayar) do not dial
arama
comprehensive search
arama
seek

Didn't I have a right to seek the happiness I longed for? - Özlemini çektiğim mutluluğu aramaya hakkım yok muydu?

He decided to seek information elsewhere. - Başka yerde bilgi aramaya karar verdi.

arama
(Bilgisayar) dial-in
arama
seeking

I came here seeking justice. - Buraya adalet aramak için geldim.

arama
(Bilgisayar) dialing

The dialing prefix for Bulgaria is +359. - Bulgaristan için arama öneki +359'dur.

arama
ringing
arama
(Bilgisayar) calling

Tom scolded Mary for not calling to say she'd be late. - Tom Mary'yi geç kalacağını söylemek için aramadığından dolayı azarladı.

Tom decided it was time to try calling Mary again. - Tom Mary'yi tekrar aramayı denemenin zamanı olduğuna karar verdi.

arama
ransacking
arama
prospecting
giden aramalar
(Bilgisayar) outgoing calls
yerel aramalar
(Bilgisayar) local calls
ara
discontinuation
ara
scrabble
ara
discontinuance
ara
interm

It's almost intermission. - Gösterim arası olmak üzere.

When is the intermission? - Perde arası ne zaman?

ara
{f} call

Call me again in two days. - İki gün içinde beni yeniden ara.

Call me this afternoon. - Bu öğleden sonra beni ara.

ara
interstice
ara
interlude
ara
{f} searching

Tom spent the whole evening searching the Web for photos of famous people. - Tom bütün akşamı ünlü kişlerin fotoğrafları için Web'i araştırmakla geçirdi.

They continued searching. - Aramaya devam ettiler.

ara
pause

My fingers pronounce every word, every pause and every accent. - Benim parmaklarım her sözcüğü telâffuz eder, her aralık ve her aksan.

We should sometimes pause to think. - Düşünmek için bazen ara vermeliyiz.

ara
lapse
ara
seek for
ara
look up

Look up the number in the phone book. - Telefon rehberinde numarayı ara.

It is a good habit to look up new words in a dictionary. - Yeni kelimeleri sözlükte aramak iyi bir alışkanlıktır.

ara
half time
ara
{f} seeking

Believe those who are seeking truth and doubt those who have found it. - Gerçeği arayanlara inan ve onu bulanlardan kuşkulan.

I came here seeking justice. - Buraya adalet aramak için geldim.

ara
interspace
ara
{f} ransacking
ara
{f} dial

Could you dial for me? The telephone is too high. - Benim için arar mısın? Telefon çok yüksekte.

In the case of fire, dial 119. - Yangın durumunda, 119'u arayın.

ara
search for

I need to search for my pen. - Dolma kalemimi aramalıyım.

Do not search for people's weaknesses, but for their strengths. - İnsanların zayıf yönlerini araştırmayın ama güçlü yönlerini araştırın.

arama
quest

If you have any questions, don't hesitate to call. - Eğer herhangi bir sorununuz varsa, aramak için tereddüt etmeyin.

If you have any more questions, please don't hesitate to call. - Eğer daha fazla sorunuz varsa, aramakta tereddüt etmeyiniz.

arama
feel

I have a feeling that Tom wants to call the cops. - Tom'un polisi aramak istediğine dair içimde bir his var.

The water was so murky that the police divers had to search for the body by feel. - Su o kadar bulanıktı ki polis dalgıçlar vücudu dokunarak aramak zorunda kaldı.

Arama
call a
ara
ıntermediate
ara
look#for
arama
in search
Arama
call

I tried to call you last night, but you didn't answer. - Dün gece seni aramaya çalıştım, fakat cevap vermedin.

It's best to make international calls person to person. - Uluslararası aramaları kişiden kişiye yapmak en iyisidir.

ara
intermediate

She can't put together three words in Spanish, and she claims she's intermediate. - İspanyolca üç kelimeyi bir araya getiremiyor, ve orta düzey olduğunu iddia ediyor.

Please bring your intermediate examination certificate with you to the first day of class. - Lütfen ara sınav belgesini sınıfın ilk gününe kadar yanınızda getirin.

ara
distance; break
ara
cessation
ara
distance (between two things)
ara
intermediary, intermediate
ara
intermission

It's almost intermission. - Gösterim arası olmak üzere.

When is the intermission? - Perde arası ne zaman?

ara
chasm
ara
break (in a game); interlude; intermission
ara
interlocutory
ara
lull
ara
mediate

Interpreters mediate between different cultures. - Çevirmenler farklı kültürler arasında aracılık ederler.

He mediated between the two parties. - O iki parti arasında aracılık yaptı.

ara
discontinuity
ara
interruption
ara
check

The policeman was checking the cars one-by-one. - Polis, arabaları tek-tek kontrol ediyordu.

Check and adjust the brakes before you drive. - Araba sürmeden önce frenleri kontrol edin ve ayarlayın.

ara
time between two events, interval
ara
idle
ara
meso
ara
breathing space
ara
recessional
ara
relations (between people)
ara
space, spacing
ara
interregnum
ara
breather
ara
idler
ara
short break; discontinuance
ara
bye
ara
{i} truce
ara
abscission
ara
{i} spread

Snorri Sturluson's stories tells, among other things, how Christianity was spread in Norway by force. - Snorri Sturluson'un hikayeleri diğer şeylerin arasında Hristiyanlığın Norveç'te nasıl zorla yayıldığını anlatır.

ara
quest

Buying such an expensive car is out of the question. - Böylesine pahalı bir araba almak söz konusu değil.

He went on a quest to find the point where the sky touches the Earth. - O, gökyüzünün dünyaya dokunduğu noktayı bulmak için uzun ve zorlu bir araştırmaya devam etti.

ara
tween
ara
(Nükleer Bilimler) interstitial
ara
{i} respite
ara
time lag
ara
{i} spacing

Tom is always spacing out in class. - Tom her zaman derse ara veriyor.

ara
{i} recreation

Every now and then, I play tennis for recreation. - Ara sıra eğlence için tenis oynarım.

ara
surcease
ara
rootle
ara
drive

Sometimes she drives to work. - O bazen işe arabayla gider.

You'll be able to drive a car in a few days. - Birkaç gün içinde araba sürebileceksin.

ara
forage
ara
{i} distance

Scientists can easily compute the distance between planets. - Bilimciler gezegenler arasındaki uzaklıkları kolayca hesaplayabilir.

I heard that the distance between Tokyo and Osaka is about 10 km. - Tokyo ve Osaka arasındaki mesafe yaklaşık 10 kilometreymiş diye duydum.

arama
quest; reconnaissance; hunting
arama
law search, searching
arama
search, searching, seeking; (police) search
arama
exploration
arama
search, exploration
arama
lookup
arama
searching

I thought you'd be out searching for Tom. - Tom'u aramak için dışarıda olacağını düşündüm.

After three weeks of searching, he found well-paid work. - Üç haftalık aramadan sonra iyi ücretli bir iş buldu.

arama
{i} reconnaissance

We were here on a reconnaissance mission. - Biz bir arama görevi için buradaydık.

arama
{i} scouring
English - English

Definition of aramalar in English English dictionary

ARA
Automotive Recyclers Association
ARA
Awards and Recognition Association
ARA
Aracruz Cellulose S.A
ARA
A prefix applied to ships operated by the Armada de la República Argentina (ARA)
ARA
Applied Research Associates
ARA
Australian Retailers Association
ARA
Australasian Railway Association
Ara
A constellation of the southern sky, said to resemble an altar
Ara
An appraisal designation for Accredited Rural Appraiser awarded by the American Society of Farm Managers and Rural Appraisers
Ara
AppleTalk Remote Access Protocol that provides Macintosh users direct access to information and resources at a remote AppleTalk site
Ara
AppleTalk Remote Access
Ara
AppleTalk Remote Access With ARA, you can call your desktop Mac from a PowerBook and remotely access all the available files, printers, servers, e-mail, and so on
Ara
The physical body
Ara
Apple Remote Access, a protocol allowing network access from Macintosh systems via dialup Now almost entirely obsolete
Ara
(Amateur Rowing Association) The governing body for rowing in England, responsible for organising the National Championships (NatChamps) http: //www ara-rowing org
Ara
Appleshare Remote Access
Ara
AppleTalk Remote Access A protocol (and product) that provides system-level support for dial-in (modem) connections to an AppleTalk network With ARA, you can call your desktop Mac from a PowerBook and remotely access all the available services - files, printers, servers, e-mail, etc
Ara
Accounting Research Association
Ara
macaws
Ara
a constellation in the southern hemisphere near Telescopium and Norma
Ara
Apple Remote Access A software program from Apple Computer that allows one Mac to dial another Mac via a modem and, through AppleShare and/or Personal File Sharing, access local or network resources available to the "answering" Mac (Common resources include shared directories, servers, and printers ) Although I don't cover the issue much in this book, you can do some neat things with ARA and MacTCP
Ara
Apple Remote Access, a program to allow full access to the UVA network including IP and AppleTalk services (Novell file Servers) over a phone line from a Macintosh computer
Ara
a foot, (as a verb) to go
Ara
AppleTalk Remote Access, a protocol developed by Apple to allow PowerBook and Macintosh users to connect to an AppleTalk network over phone lines
ara
The Altar; a southern constellation, south of the tail of the Scorpion
ara
A name of the great blue and yellow macaw (Ara ararauna), native of South America
ara
macaws a constellation in the southern hemisphere near Telescopium and Norma
Turkish - Turkish

Definition of aramalar in Turkish Turkish dictionary

ARÂ
(Osmanlı Dönemi) Avlu
ARÂ
(Osmanlı Dönemi) Mıntıka, bölge
ARÂ
(Osmanlı Dönemi) Çıplaklık
ARÂ
(Osmanlı Dönemi) Geniş, çıplak arazi
ARÂ
(Osmanlı Dönemi) Komşuluk
Ara
antrakt
Ara
(Osmanlı Dönemi) MESAFE
Ara
(Hukuk) MABEYN
Ara
mabeyin
Ara
(Hukuk) FASILA
Arama
taharri
ara
Basketbol ve voleybolda takımların dinlenmek, taktik almak ve oyun alanlarını değiştirmek için kullandıkları süre
ara
İki şeyi birbirinden ayıran uzaklık, açıklık, aralık, boşluk, mesafe
ara
Toplu bulunan nesnelerin veya kimselerin içi
ara
Roma mimarlığında üzerinde kurban kesilen sunak
ara
Güney Amerika'da yaşayan bir cins papağan
ara
Fasıla
ara
Aralık
ara
Futbol oyununun kırk beşer dakikalık iki devresi arasında verilen on beş dakikalık dinlenme süresi, haftaym
ara
İki şeyi birbirinden ayıran uzaklık, açıklık, aralık, boşluk, mesafe. İki olguyu, iki olayı birbirinden ayıran zaman, fasıla
ara
Toplu jimnastik dizilmelerinde, sıradakilerin birbirlerinden yanlamasına olan uzaklıkları
ara
Sunak takımyıldızının Latince adı
ara
Bir oyunda, bir filmde dinlenme süresi, antrakt
ara
Samimiyet
ara
Kişilerin veya toplulukların birbirine karşı olan durumu veya ilgisi
ara
İki olguyu, iki olayı birbirinden ayıran zaman, fasıla
ara
Kişilerin veya toplulukların birbirine karşı olan durumu veya ilgisi: "Aralarına yabancı sokmak, nezaketsizlik olur."- M. Yesarî
ara
iri gövdeli bir papağan türü
ara
Papağan türleri
ara
Toplu bulunan nesnelerin veya kimselerin içi: "Aralarında anası babası ile Binnaz'ın da bulunduğu on sekiz işçiydiler."- N. Cumalı
ara
Bir etkinliğin geçici olarak durdurulduğu süre
ara
Göz alıcı parlak renkleri olan bir papağan
ara
(Osmanlı Dönemi) fâsıla
arama
Aramak işi, taharri
arama
Saklanan sanığın ve suç belgelerinin elde edilmesi için bir kimsenin ev, iş yeri gibi yerlerde, üzerinde ve eşyasında yapılan araştırma işlemi
ÂRÂ
(Osmanlı Dönemi) f. Süsleyen. Bezeyen
English - Turkish

Definition of aramalar in English Turkish dictionary

Ara
Sunak (takımyıldızı)
ara
sunak
ara
ar
aramalar
Favorites