Gün batımı batıda parlıyor.
- The sunset glows in the west.
Asla böylesine güzel bir gün batımı görmedim.
- Never have I seen such a beautiful sunset.
Tom günbatımına bakarken teneke düdüğünü çalarak rıhtımda oturmayı sever.
- Tom likes to sit on the dock playing his tin whistle while looking at the sunset.
Böyle harika bir günbatımı hiç görmemiştim.
- I've never seen such a wonderful sunset.
Tom bitkileri sulamayı bitirdikten sonra, o, gün batımının keyfini çıkarmak için veranda da oturdu.
- After Tom finished watering the plants, he sat down on the porch to enjoy the sunset.
Gün batımından sonra, alanın üzerinde ince bir sis belirdi.
- After sunset, a thin mist appeared over the field.
Böyle harika bir günbatımı hiç görmemiştim.
- I've never seen such a wonderful sunset.
Tom günbatımına bakarken teneke düdüğünü çalarak rıhtımda oturmayı sever.
- Tom likes to sit on the dock playing his tin whistle while looking at the sunset.
Tom balkonda güneşin batışına bakıyordu.
- Tom was on the balcony, looking at the sunset.
His real name was Leonard, Len. He'd changed it when he came East. Len, he said. A turd of a name. Who wants it? I mean a name that ends in a nasalization, for Christ's sake. Leo now. It's like Anna. They go on forever. You can live with a name like that..
And there was one Anna, a prophetess, the daughter of Phanuel, of the tribe of Aser: she was of great age, and had lived with an husband seven years from her virginity;.