What she said was completely meaningless.
- Onun söylediği tamamen anlamsızdı.
His words are meaningless.
- Onun sözleri anlamsız.
Fadil committed senseless acts in the name of love.
- Fadıl aşk adına anlamsız eylemler gerçekleştirdi.
It's all so senseless.
- Onun hepsi çok anlamsız.
Tom was talking nonsense.
- Tom anlamsız konuşuyordu.
It's nonsense to try that.
- Ona uğraşmak anlamsız.
Life without love is just totally pointless.
- Sevgisiz hayat tamamen anlamsızdır.
A pointless life is a premature death.
- Anlamsız bir yaşam, erken doğmuş bir ölümdür.
The price was absurdly high.
- Bedel anlamsız olarak yüksekti.
I'm so unimportant and insignificant.
- Ben çok önemsiz ve anlamsızım.
The foreigner answered with a long, incoherent sentence.
- Yabancı uzun, anlamsız bir cümle ile cevap verdi.
His face is always expressionless.
- Onun yüzü hep anlamsızdır.
My life would have been completely empty without you.
- Sen olmadan yaşamım tamamen anlamsız olurdu.
Do you feel that this lawsuit is frivolous?
- Bu davanın anlamsız olduğunu hissediyor musun?
His face is always expressionless.
- Onun yüzü hep anlamsızdır.
When I found my true identity, my life began to make sense.
- Gerçek kimliğini bulduğumda, hayatım bir anlam ifade etmeye başladı.
What you are saying does not make sense.
- Söylediğinin anlamı yok.
Everyone listened and was very happy, thinking this wedding was both original and meaningful.
- Herkes dinledi ve çok mutluydu, düğünün özgün ve anlamlı olduğunu düşündüler.
Her words were completely meaningless.
- Onun sözleri tamamen anlamsızdı.
Where a painting's general sense seems clear, moreover, the exact decoding of its content remains in doubt.
- Bir resmin genel anlamı açık görünse de, buna rağmen, onun içeriğinin tam çözümü şüpheli kalır.
You have to read between the lines to know the true intention of the author.
- Yazarın gerçek niyetini bilmek için yazının gerçek anlamını bulmalısınız.
I don't understand what his intentions are.
- Onun niyetlerinin ne olduğunu anlamıyorum.
Some people find it easier to grasp the short-term effects of smoking.
- Bazı insanlar sigaranın kısa vadeli etkilerini anlamayı daha kolay buluyor.
I tried to sound out his views.
- Onun görüşlerini anlamaya çalıştım.
Your thoughts are of no significance at all.
- Düşüncelerinizin hiçbir anlamı yok.
There is no point in pretending to be sick.
- Hastaymış gibi yapmanın anlamı yok.
He seems to have missed the point.
- Konuyu anlamamış gibi görünüyor.
You're arguing semantics.
- Anlambilim tartışıyorsunuz.
Amnesia means loss of memory.
- Amnezi, hafıza kaybı anlamına gelir.
YouTube videos are very meaningless.
- YouTube videoları çok anlamsız.
His explanation was too sketchy. I didn't understand it.
- Açıklaması çok baştan savmaydı. Onu anlamadım.
Tom didn't seem to understand your explanation.
- Tom açıklamanı anlamış gibi görünmüyordu.
To understand each other is important.
- Birbirimizi anlamak önemlidir.
Understanding one another is important.
- Birinin diğerini anlaması önemlidir.
I don't understand. Why do you hang out with her all the time?
- Anlamıyorum. Niye hep onunla takılıyorsun?
I don't understand why you hang out with Tom so much.
- Tom'la neden bu kadar çok takıldığını anlamıyorum.
Kelimelerin manası kontekste göre değişir.
- Kelimelerin anlamı içeriğe göre değişir.
Bu kelimenin manası nedir?
- Bu sözcüğün anlamı nedir?