Women are meant to be loved, not to be understood.
- Kadınlar anlaşılmak değil, sevilmek ister.
You don't need to sound like a native speaker in order to be understood.
- Anlaşılmak için yerli konuşmacı gibi konuşmana gerek yok.
It's understood that we'll start tomorrow.
- Yarın başlayacağımız anlaşılmaktadır.
She speaks clearly enough to be easily understood.
- O kolayca anlaşılmak için yeterince açık konuşur.
The next step was to negotiate terms of a peace treaty.
- Bir sonraki adım barış anlaşmasının koşullarını görüşmekti.
Attempts to negotiate a peace treaty failed.
- Barış anlaşması görüşme girişimleri başarısız oldu.
I happen to agree with Tom.
- Tom'la tesadüfen anlaşıyorum.
I have to agree with Tom on this one.
- Bu konuda Tom'la anlaşmak zorunda kaldık.