Lütfen değerli şeyleri burada bırakmayın.
- Please don't leave valuable things here.
Tatoeba'ya yüzlerce cümle yazmak isterdim ama yapmam gereken şeyler var.
- I would love to write hundreds of sentences on Tatoeba, but I've got things to do.
Kimse eşyanın nasıl yapıldığını açıklayamadı.
- Nobody could explain how the thing was made.
Eşyaları biraz daha ciddi bir şekilde al.
- Take things a little more seriously.
Böyle bir şey olacak son kişi olduğunuzu düşündüm.
- I thought you'd be the last person to do such a thing.
Bir kişinin hayatı geçici bir şeydir.
- The life of a person is a transient thing.
Tom'un çoğunlukla olayları hatırlama sorunu var.
- Tom often has trouble remembering things.
Olayları gerçekten oldukları gibi görmeye çalış.
- Try to see things as they really are.
Canlılar hücrelerden oluşur.
- Living things are made from cells.
Eğer su olmasa canlılar yaşayamaz.
- If it were not for water, no living things could live.
Tom'un yolculuğu sırasında yanına alacağı şeylerin listesinde ilk nesne cep telefonu şarjıydı.
- The first item on Tom's list of things to take with him on his trip is his mobile phone recharger.
İnsanlar sevilmek, nesneler ise kullanılmak için yaratılmıştı. Dünya kaos içinde, çünkü her şey karşıt.
- People were created to be loved, things were created to be used. The world is in chaos, because everything is opposite.
Yapmanıza ihtiyaç duyduğum bir şey daha var.
- There's one more thing I need you to do.
İhtiyaç duymadığım pek çok şeyim var.
- I have so many things I don't need.
Konuları sallantıda bırakmayı sevmiyorum.
- I don't like to leave things up in the air.
Biz okuldan sonra her zaman birçok şey hakkında konuştuk.
- We always talked about a lot of things after school.
Hiç kimse şimdiye kadar böyle bir şey görmedi.
- No one ever saw such a thing.
Bu tür şeylerin neden olduğunu kimse bilmiyor.
- Nobody knows why this kind of thing happens.