an individual object or distinct entity

listen to the pronunciation of an individual object or distinct entity
English - Turkish

Definition of an individual object or distinct entity in English Turkish dictionary

thing
{i} şey

Batman hakkında bilmeniz gereken şey, onun süper kahraman olmasıdır. - The thing you have to know about Batman is, he's a superhero.

Çeşitli şeyler hakkında konuştuk. - We talked about various things.

thing
{i} eşya

Bunlar senin eşyaların mı? - Are these your things?

Dolapta Tom'un eşyalarının bulunduğu bir kutu buldum. - I found a box of Tom's things in the closet.

thing
{i} 1. şey, nesne: What's that thing? O ne? How do you start the thing? Bunu nasıl çalıştırıyorsun? Get that thing out of here this minute! Onu
thing
şey, nesne: What's that thing? O ne? How do you start the thing? Bunu nasıl çalıştırıyorsun? Get that thing out of here this minute! Onu
thing
matah
thing
kişi

Bir kişinin hayatı geçici bir şeydir. - The life of a person is a transient thing.

Bütün bu şeyi planlayan kişi sen miydin? - Were you the one who planned this whole thing?

thing
gerekli şey
thing
olay

Tom'un çoğunlukla olayları hatırlama sorunu var. - Tom often has trouble remembering things.

Biz olaylara kızmamalıyız: onlar hiç umursamıyor. - We must not get angry at things: they don't care at all.

thing
yaratık
thing
canlı

Tüm canlılar bir gün ölür. - All living things die some day.

Tüm canlılar varlığın tek zincirine bağlıdırlar. - All living things are connected in one chain of being.

thing
nesne

Tom'un yolculuğu sırasında yanına alacağı şeylerin listesinde ilk nesne cep telefonu şarjıydı. - The first item on Tom's list of things to take with him on his trip is his mobile phone recharger.

Ben nesneleri sınıflandırmada iyi değilim. - I'm not good at classifying things.

thing
ihtiyaç

İnsanlar ihtiyaç duymadıkları şeyleri satın alırlar. - People buy things they don't need.

İhtiyaç duymadığım pek çok şeyim var. - I have so many things I don't need.

thing
{i} konu

Konuları sallantıda bırakmayı sevmiyorum. - I don't like to leave things up in the air.

Öyle şeyler konusunda bilgim yok. - I don't know about things like that.

thing
{i} kimse

Hiç kimse şimdiye kadar böyle bir şey görmedi. - No one ever saw such a thing.

Kimse eşyanın nasıl yapıldığını açıklayamadı. - Nobody could explain how the thing was made.

English - English
thing
an individual object or distinct entity

    Hyphenation

    an in·di·vi·du·al ob·ject or dis·tinct en·ti·ty

    Turkish pronunciation

    ın îndıvîcıwıl ıbcekt ır dîstîngkt entıti

    Pronunciation

    /ən ˌəndəˈvəʤəwəl əbˈʤekt ər dəˈstəɴɢkt ˈentətē/ /ən ˌɪndəˈvɪʤəwəl əbˈʤɛkt ɜr dɪˈstɪŋkt ˈɛntətiː/
Favorites