an inanimate object, in distinction from a living being; any lifeless material

listen to the pronunciation of an inanimate object, in distinction from a living being; any lifeless material
English - Turkish

Definition of an inanimate object, in distinction from a living being; any lifeless material in English Turkish dictionary

thing
{i} şey

Diğerleri hakkında kötü şeyler söyleme. - Don't say bad things about others.

Çeşitli şeyler hakkında konuştuk. - We talked about various things.

thing
{i} eşya

Kimse eşyanın nasıl yapıldığını açıklayamadı. - Nobody could explain how the thing was made.

Bunlar senin eşyaların mı? - Are these your things?

thing
{i} 1. şey, nesne: What's that thing? O ne? How do you start the thing? Bunu nasıl çalıştırıyorsun? Get that thing out of here this minute! Onu
thing
şey, nesne: What's that thing? O ne? How do you start the thing? Bunu nasıl çalıştırıyorsun? Get that thing out of here this minute! Onu
thing
matah
thing
kişi

Böyle bir şey olacak son kişi olduğunuzu düşündüm. - I thought you'd be the last person to do such a thing.

Bir kişinin hayatı geçici bir şeydir. - The life of a person is a transient thing.

thing
gerekli şey
thing
olay

Biz zengin ya da fakir olup olmadığımıza göre, olayları farklı görürüz. - We see things differently, according to whether we are rich or poor.

Olayları gerçekten oldukları gibi görmeye çalış. - Try to see things as they really are.

thing
yaratık
thing
canlı

Yeryüzündeki tüm canlılar karbon içerirler. - All living things on Earth contain carbon.

Eğer su olmasa canlılar yaşayamaz. - If it were not for water, no living things could live.

thing
nesne

Ben nesneleri sınıflandırmada iyi değilim. - I'm not good at classifying things.

Aşağıdaki sözcüklere adıl denir ve cümlede özne olarak kullanılırlar. Onlar bir kişi veya nesne sunarlar. - The following words are called pronouns and are used as the subject of a sentence. They represent a person or a thing.

thing
ihtiyaç

İnsanlar ihtiyaç duymadıkları şeyleri satın alırlar. - People buy things they don't need.

Tom ihtiyaç duymadığı birkaç şey satın aldı. - Tom bought a few things he didn't need.

thing
{i} konu

Profesör Brown konuları çok iyi açıklıyor. - Professor Brown explains things very well.

Biz okuldan sonra her zaman birçok şey hakkında konuştuk. - We always talked about a lot of things after school.

thing
{i} kimse

Tom başka hiç kimsenin yapmak istediği her şeyi yapmak için gönüllüydü. - Tom volunteered to do all the things no one else wanted to do.

Kimse eşyanın nasıl yapıldığını açıklayamadı. - Nobody could explain how the thing was made.

English - English
thing
an inanimate object, in distinction from a living being; any lifeless material

    Hyphenation

    an in·a·ni·mate object, in dis·tinc·tion from a li·ving being; a·ny life·less ma·te·ri·al

    Pronunciation

Favorites