an identified reason for the presence of a defect or problem

listen to the pronunciation of an identified reason for the presence of a defect or problem
English - Turkish

Definition of an identified reason for the presence of a defect or problem in English Turkish dictionary

cause
{f} yol açmak

Paniğe yol açmak istemiyoruz. - We don't want to cause a panic.

Paniğe yol açmak istemiyorum. - I don't want to cause a panic.

cause
neden

Kaza çok fazla ölüme neden oldu. - The accident has caused many deaths.

İnsan ölümlerinin çoğuna, sigara dumanı neden olmuştur. - A lot of human deaths are caused by smoking cigarettes.

cause
{f} neden olmak, sebep olmak, yol açmak: What's caused this? Buna yol açan ne? Will it really cause my camellias to bloom earlier? Gerçekten
cause
{i} gaye
cause
{i}

İşçilerimiz buz fırtınasının neden olduğu hasarı onarmak için gece gündüz çalışıyorlar. - Our employees are working around the clock to fix the damage caused by the ice storm.

Onun işini kaybetmesine neyin sebep olduğunu düşünüyorsun? - What do you think caused him to lose his job?

cause
{i} amaç

Burada iyi bir amaç için buradayız. - We're here for a good cause.

cause
{f} neden olma

Fırtına hiçbir hasara neden olmadı. - The storm didn't cause any damage.

Dikkatsiz araba sürme kazalara neden olmaktadır. - Careless driving causes accidents.

cause
tarafını tutmak
cause
{i} sorun

Bir trafik kazası, bize bir sürü soruna neden oldu. - A traffic accident caused us a lot of trouble.

O okulda iyi davranıyor ama evde sorunlara neden oluyor. - He behaves well in school but at home he causes problems.

cause
final cause asıl gaye
cause
make common cause with işbirliği etmek
cause
{i} dava, ülkü: That's a cause worthy of one's devotion. Kendini adamaya değer bir dava. 4
cause
ülkü
cause
{i} dava konusu
cause
{i} dava

O, davaya hiçbir katkıda bulunmadı. - He contributed nothing to the cause.

Yakında hareket artmıyordu. Birçok kişinin cesareti kırıldı ve davadan ayrıldı. - Soon the movement was no longer growing. Many people became discouraged and left the cause.

cause
ilke

Bir boşanma duyduğumuzda biz bunun o iki kişinin temel ilkeler üzerinde anlaşmaya varma yetersizliğinden kaynaklandığını varsayıyoruz. - When we hear of a divorce we assume that it was caused by the inability of those two people to agree upon fundamentals.

cause
-e neden olmak
cause
(isim) neden, sebep, amaç, gaye, haklı neden, dava, dava konusu, sorun, problem, iş
cause
{i} neden, sebep, illet
English - English
cause
an identified reason for the presence of a defect or problem

    Hyphenation

    an i·den·ti·fied rea·son for the pres·ence of a de·fect or prob·lem

    Turkish pronunciation

    ın aydentıfayd rizın fôr dhi prezıns ıv ı dîfekt ır präblım

    Pronunciation

    /ən īˈdentəˌfīd ˈrēzən ˈfôr ᴛʜē ˈprezəns əv ə dəˈfekt ər ˈpräbləm/ /ən aɪˈdɛntəˌfaɪd ˈriːzən ˈfɔːr ðiː ˈprɛzəns əv ə dɪˈfɛkt ɜr ˈprɑːbləm/
Favorites