Telefon kulübeleri burada çok az bulunur.
- Telephone booths are very scarce around here.
Sonunda telefon kulübesini görünceye kadar koşmaya devam etti.
- Tom ran and ran, until at last he saw the telephone booth.
Tom lokantadaki kabinlerden birinde yalnız oturdu.
- Tom sat alone at one of the booths in the diner.