Ona hakikati söyletmekte başarılı oldu.
- She succeeded in getting him to tell the truth.
Hakikatı bilmek istiyorum.
- I want to know the truth.
Doğruluk mu cesaret mi oynayalım.
- Let's play truth or dare.
Bunda doğruluk payı olabilir.
- There may be some truth to this.
Doğruyu söylemek gerekirse, ben senin baban değilim.
- To tell the truth, I am not your father.
Doğrusunu söylemek gerekirse, ben şiddet filmlerinden bıktım.
- To tell the truth, I'm tired of violent movies.
Gerçek onlara söyleniliyormuydu?
- Were they being told the truth?
Sonunda gerçek bizim tarafımızdan öğrenildi.
- At last, the truth became known to us.
Ona hakikati söyletmekte başarılı oldu.
- She succeeded in getting him to tell the truth.
Rüyalar hakikati söyler.
- Dreams tell the truth.
Birçok gerçekler ama yalnızca tek gerçeklik vardır.
- There are many truths, but only one reality.
Gerçeklik ve gerçek arasındaki fark nedir?
- What is the difference between reality and truth?
Tom gerçekten gerçeği Mary'ye söylemeli.
- Tom really needs to tell Mary the truth.
Biz gerçekten bir şey bilmiyoruz; gerçek derinde yatıyor.
- But we know nothing really; for truth lies deep down.
Blessed be the Lord God, the God of Israel, who only doeth wondrous things. And blessed be his glorious name for ever: and let the whole earth be filled with his glory; Amen, and Amen.
The whole congregation amened in unison.
Amen, amen, I say to thee, except a man be born again, he can not see the kingdom of God.