Telefon çalmadan önce güç bela eve varmıştım.
- Scarcely had I reached home before the telephone rang.
Tom hemen hemen hiç egzersiz yapmaz.
- Tom scarcely ever gets any exercise.
Ayaklarımın üzerinde güçlükle durabiliyordum.
- I could scarcely stand on my feet.
O adını güçlükle yazabiliyor.
- He can scarcely write his name.
Tom hemen hemen hiç egzersiz yapmaz.
- Tom scarcely ever gets any exercise.
Bir gökkuşağı belirmeden önce, hemen hemen yağmur durmuştu.
- Scarcely had the rain stopped before a rainbow appeared.
O, neredeyse hiç tv izlemez.
- He scarcely ever watches TV.
Neredeyse hiç para kalmamıştı.
- There was scarcely any money left.
Biri kapıyı çaldığında o, kitabı okumaya henüz başlamıştı.
- She had scarcely started reading the book, when someone knocked at the door.
Öğrenciler sorular sormaya başladığında sınıfa henüz girmiştim.
- I had scarcely entered the class before the students started asking questions.
Nature scarcely ever gives us the very best—for that we must have recourse to art.