almak

listen to the pronunciation of almak
Turkish - English
take

The bus stopped to take on passengers. - Otobüs yolcuları almak için durdu.

I will have to take on someone to do Tom's work. - Tom'un işini yapacak birini almak zorunda kalacağım.

receive

If possible, I'd like to receive new information about the case. - Eğer mümkünse, ben dava ile ilgili yeni bilgiler almak istiyorum.

I find it convenient to receive it. - Almak için onu uygun buluyorum.

obtain

It is impossible to obtain the services of a tradesman in January in Australia. They are all on holiday. - Avustralya'da ocak ayında esnaf hizmetini almak mümkün değildir. Onların hepsi tatildedirler.

It is necessary to obtain the sanction of the authorities to enter this building. - Bu binaya girmek için yetkililerin onayını almak gereklidir.

{f} buy

I want to buy a new bicycle. - Yeni bir bisiklet almak istiyorum.

What do you want to buy? - Ne satın almak istiyorsun?

exchange
pick up

Tom and John went to the bar last night to pick up some girls. - Tom ve John bazı kızları almak için dün gece bara gittiler.

The second the mailman comes, he rushes out to pick up his mail. - O, postacı gelir gelmez, postasını almak için dışarı fırlar.

pick

The second the mailman comes, he rushes out to pick up his mail. - O, postacı gelir gelmez, postasını almak için dışarı fırlar.

The bus stopped to pick up passengers. - Otobüs yolcuları almak için durdu.

to receive; to accept
put on (weight)
gain (weight)
extract
acquire
take away
draw

Tom opened the drawer to get a calculator. - Tom hesap makinesini almak için çekmeceyi açtı.

I opened the drawer to get a pencil. - Bir kurşun kalem almak için çekmeceyi açtım.

borrow

He went not to help his father but to borrow money from him. - O, babasına yardımcı olmak için değil ama ondan ödünç para almak için gitti.

I'd like to borrow fifty dollars from you. - Senden elli dolar ödünç almak istiyorum.

withdraw
accommodate
trade

It is impossible to obtain the services of a tradesman in January in Australia. They are all on holiday. - Avustralya'da ocak ayında esnaf hizmetini almak mümkün değildir. Onların hepsi tatildedirler.

(Kanun) elicit
take down
contain
(Ticaret) take possession
siphon off
skimm
(Ticaret) purchase

I had to borrow money to purchase the car. - Araba almak için borç almak zorunda kaldım.

They are saving their money for the purchase of a house. - Bir evi satın almak için onlar paralarını tasarruf ediyorlar.

abstract
remove

We had to remove your spleen. - Dalağını almak zorunda kaldık.

jerk
derive from
keep

I would have to take precautionary steps to keep him out. - Onu içeriye sokmamak için, ihtiyati tedbirler almak zorunda kaldım.

sense
travel

I want to take a year off and travel around the world. - Bir yıl izin almak ve dünyayı dolaşmak istiyorum.

People from all the surrounding towns traveled to Mary's farm to buy her coleslaw. - Tüm çevre kasabalardan insanlar lâhana salatası almak için Mary'nin çiftliğine gitti.

cover
employ
pull off
dust
recover
(Bilgisayar) retrieve

The police had to retrieve the murder weapon to prove Dan's guilt. - Polis Dan'ın suçunu kanıtlamak için cinayet silahını geri almak zorundaydı.

score
clean
sweep
contract
catch
take up

I don't want to take up too much of your time. - Zamanının çoğunu almak istemiyorum.

The bus stopped to take up passengers. - Otobüs yolcuları almak için durdu.

move
attach to
have

You'll have to get off at the bank and take the A52. - Bankada paçayı yırtmak ve A52 yi almak zorundasın.

I have to buy a car this weekend. - Bu hafta sonu bir araba almak zorundayım.

possession
take on

Tom doesn't want to take on any more work. - Tom daha fazla iş almak istemiyor.

Tom bought a small camera to take on his trip. - Tom gezisinde almak için küçük bir kamera satın aldı.

get

Mother went to town to get some bread. - Anne biraz ekmek almak için şehre gitti.

I would like to get a camera like this. - Bunun gibi bir kamera almak istiyorum.

to steal
hear
to marry (a girl)
divest smb. of
to take on, hire, employ
to take the attitude of
garner
capture
(for wind, flood) to carry away, destroy
It progressed well. It prospered and grew. alıp yürümek to make headway
excise
to catch (cold); to catch (fire)
admit
I am as bad off as you
enucleate
to take, hold, be able to contain
conquer
enter upon
to take (someone, something) into (one's care or protection)
with a great struggle
dikkate almak
consider

I had to consider Tom's proposal. - Tom'un önerisini dikkate almak zorunda kaldım.

ödünç almak
borrow

Whose bicycle did you want to borrow? - Kimin bisikletini ödünç almak istedin?

Tom wants to borrow your car. - Tom arabanı ödünç almak istiyorum.

satın almak
buy

My brother is rich enough to buy a car. - Erkek kardeşim, bir araba satın almak için yeterince zengindir.

Five thousand yen is enough to buy this dictionary. - Beş bin yen bu sözlüğü satın almak için yeterlidir.

geri almak
withdraw
intikam almak
revenge

I will do whatever it takes to have my revenge. - Ben intikam almak için ne gerekiyorsa yapacağım.

Fadil wanted to take some sort of revenge against Layla. - Fadıl, Leyla'ya karşı bir tür intikam almak istedi.

miras olarak almak
inherit

Teacher, what shall I do to inherit eternal life? - Öğretmenim, sonsuz yaşamı miras olarak almak için ne yapayım?

nefes almak
breathe

It's getting harder to breathe. - Nefes almak zorlaşıyor.

It's healthy to breathe deeply. - Derin nefes almak sağlıklıdır.

soluk almak
inhale
tedbir almak
take measures
teslim almak
receive
zevk almak
enjoy

All animals, except man, know that the principal business of life is to enjoy it. - Bütün hayvanlar, insanın dışında, yaşamın asıl işinin ondan zevk almak olduğunu biliyor.

Every year, a hundred and fifty thousand tourists come to this island to enjoy the impressive scenery and the wonderful beaches. - Her yıl, yüz elli bin turist etkileyici manzara ve harika plajlardan zevk almak için bu adaya gelir.

izin almak
obtain permission
manda altına almak
mandate
satın almak
purchase

I would like to purchase some boots. - Bazı botlar satın almak istiyorum.

The couple wants to purchase a home. - Çift, bir ev satın almak istiyor.

geri almak
take back

It is easier to catch an escaped horse than to take back an escaped word. - Kaçmış bir atı yakalamak söylenmiş bir sözü geri almaktan daha kolaydır.

izin almak
get permission

It's easier to ask for forgiveness than to get permission. - Af istemek izin almaktan daha kolaydır.

geri almak
retrieve

The police had to retrieve the murder weapon to prove Dan's guilt. - Polis Dan'ın suçunu kanıtlamak için cinayet silahını geri almak zorundaydı.

almak (ders)
take
almak (elle/ellerle)
take
almak (kilo)
put on
alaya almak
deride
alev almak
catch
alev almak
inflame
alev almak
conflagrate
alev almak
burst into flames
alacağını almak
have had one's chips
alaya almak
to make fun (of), to guy
alaya almak
make fun of
alaya almak
ridicule
alaya almak
chip
alaya almak
to make fun (of), ridicule, laugh (at)
alaya almak
laugh at
alaya almak
bring into derision
alev almak
catch fire
alev almak
flame
alev almak
1. to catch fire. 2. to flare up in a passion
alev almak
fire
alev almak
to catch fire
alev almak
deflagrate
alev almak
burn
alkol almak
drink alcohol
alkış almak
draw applause
alttan almak
assume a humble attitude
alttan almak
humor
alttan almak
to change one's tune, to sing another tune, to climb down
alttan almak
humour [Brit.]
alttan almak
climb down
alttan almak
to be gentle with someone who is speaking harshly
altı kapıya almak
slang to have complete control of (someone)
altına almak
wrestling to throw (one's opponent) down
alçaktan almak
to sing small
alçıya almak
to encase in plaster
garantiye almak
ensure
kilo almak
put on

Since she doesn't want to put on any more weight, she doesn't eat cake. - O daha fazla kilo almak istemediği için kek yemez.

She doesn't eat cake because she doesn't want to put on any more weight. - O daha fazla kilo almak istemediği için pasta yemez.

göz önüne almak
consider

It is very important to consider the cultural background of the family. - Ailenin kültürel geçmişini göz önüne almak çok önemlidir.

We have to take this problem into consideration. - Bu sorunu göz önüne almak zorundayız.

arabaya almak
pick up
önlem almak
hedge
borç almak
to borrow

I had to borrow money to purchase the car. - Araba almak için borç almak zorunda kaldım.

dikkate almak
take into consideration
gidip almak
fetch
görevden almak
dismiss
nefes almak
take a breath
özel ders almak
tutor
borç almak
borrow

I had to borrow money to purchase the car. - Araba almak için borç almak zorunda kaldım.

ateş almak
go off
içine almak
comprise
arabayla almak
pick up
askere almak
levy
garantiye almak
insure
gönlünü almak
conciliate
güvenceye almak
secure

The defence attorney did his best on behalf of Tom to secure his acquittal. - Savunma avukatı onun beraatini güvenceye almak için Tom adına elinden geleni yaptı.

haz almak
indulge
randevu almak
to get an appointment (with or from)
tırnak içine almak
quote
yerini almak
take one's place
yerini almak
substitute
önlem almak
take precaution
al
grab
göz önüne almak
allow
göze almak
venture
nişan almak
aim
parasını almak
receive
ağzından laf almak
Pry out
zamanını almak
Take up somebody's time
aklını başından almak
infatuate
aklını başından almak
allure
al
red
al
pick up
al
chestnut
al
receive
alma
acquisition
askere almak
enlist
askıya almak
suspend
askıya almak
sling
banyo almak
take a bath
bilgi almak
inquire
dikkate almak
regard
ele almak
(Hukuk) cover
ele almak
treat
ele almak
deal
ele almak
handle

You'll have to handle it by yourself. - Bunu tek başına ele almak zorunda kalacaksın.

I don't want to handle it. - Onu ele almak istemiyorum.

eline almak
handle
esas almak
base on
eğreti almak
to borrow
fazladan rezervasyon almak
overbook
ganimet almak
prize
geri almak
revoke
geri almak
draw back
görevden almak
divest

The Board of Trustees voted to divest the organization's overseas holdings. - Mütevelli Yönetim kurulu yurt dışı holdingleri görevden almak için oy kullandı.

göze almak
chance

I wouldn't want to take the chance. - Bunu göze almak istemem.

I have to take the chance. - Göze almak zorundayım.

haber almak
hear

I look forward to hearing from you soon. - Yakında sizden haber almak için sabırsızlanıyorum.

I've been looking forward to hearing from you for weeks. - Ben haftalardır senden haber almak için can atıyorum.

hafife almak
disdain
hava almak
1. to breathe fresh air. 2. to absorb air, take in air. 3. slang to end up getting nothing, go home empty-handed
ilham almak
inspire
kasede almak
tape
kayıt altına almak
chain
kilo almak
put on weight

Tom didn't want to put on weight. - Tom kilo almak istemiyordu.

Tom had to put on weight for the role. - Tom rolü için kilo almak zoruna kaldı.

kilo almak
1. to put on weight. 2. slang to laugh
kilo almak
to put on weight

Tom didn't want to put on weight. - Tom kilo almak istemiyordu.

Tom had to put on weight for the role. - Tom rolü için kilo almak zoruna kaldı.

nasibini almak
to have one's share (of)
nefes almak
inhale
puan almak
to score
randevu almak
to get an appointment (from/with)
rol almak
play a part
rol almak
to have a part, have a role (in a play); to perform (in a play)
satın almak
to buy, purchase
sağlama almak
entrench
sağlama almak
insure
sağlama almak
batten
tavır almak
to take a stand
tedbir almak
take precautions
tozunu almak
dust

Their job is to dust the furniture. - Onların işi mobilyanın tozunu almaktır.

yağını almak
skim
yer almak
to take part

They want to take part in the Olympic Games. - Olimpiyat Oyunları'nda yer almak istiyorlar.

The important thing is not to win the game, but to take part in it. - Önemli olan oyunda kazanmak değil, oyunun içinde yer almak.

yer almak
be in

I don't want to be involved in this affair. - Ben bu işin içinde yer almak istemiyorum.

yer almak
1. to be located in, be situated in (a place): Fethi ön sırada yer alıyor. Fethi's in the front row. 2. (for someone) to be involved in, have a part in (a job, a project). 3. to be in, appear in
yer almak
appear in
yerini almak
relay
zorla almak
to usurp
ödünç almak
to borrow

I'd like to borrow fifty dollars from you. - Senden elli dolar ödünç almak istiyorum.

Whose bicycle did you want to borrow? - Kimin bisikletini ödünç almak istedin?

önlem almak
make provision for
önlem almak
guard
önlem almak
to take measures (to correct, stop, or ensure the success of something); to take preventive measures
örnek almak
take an example by
aklı almak
conceive
alma
{i} grab

Do you want to grab something to eat? - Yiyecek bir şey almak ister misin?

Let's go grab a burger. - Bir burger almaya gidelim.

ele almak
(Politika, Siyaset) address

It is time to address this problem - Bu problemi ele alma zamanı geld.

hafife almak
slight
ileri almak
advance
içeri almak
admit
English - English

Definition of almak in English English dictionary

AL
Alabama, a state of the United States of America
AL
The American League
AL
Alagoas, a state of Brazil
Al
A diminutive of the male given names Alan, Albert, Alex, Alexander, Alfred, and other names beginning with Al-
al
artificial life
al
country code for Albania
al
assembly language
al
other things
al
autograph letter
al
other persons
AL
state in the southeastern United States
Al
axial length ATR against-the-rule astigmatism
Al
Aluminum; a metal that is toxic to trees and fish
Al
a silvery ductile metallic element found primarily in bauxite
Al
malleable silvery metallic element used in alloys and in the manufacture of lightweight objects (Chemistry)
Al
The Assistant Leader: This is a team role that is unique to the Therapeutic Spiral Model It was created to help manage the integration of group members into a TSM drama when they are triggered The AL directs all subscenes that are outside of the circle of safe experiencing
Al
all', alla, alle - To; used with other words, e g al Fine (to the end)
Al
Aluminum
Al
Alabama
Al
stands for "Aluminum wire"
Al
an East Indian tree HO - expresses surprise OX - a clumsy person
Al
Annual Leave The Federal government has made provisions for authorized absence from work, usually through earned leave, for most of its employees Annual leave is earned on the basis of years of Federal service Full-time employees with 15 years or more of service earn 26 days of annual leave a year; those with three but less than 15 years earn 20 days; and those with less than three years earn 13 days
Al
diminutive of Alan, Albert, Alex, Alexander and Alfred
Al
Autograph Letter, in the handwriting of the author but not signed (see ALS)
Al
-The chemical symbol for aluminum
Al
a state in the southeastern United States on the Gulf of Mexico; one of the Confederate states during the American Civil War
Al
A protocol that translates data into a format that can be interpreted by the ATM Cell
Al
Aft/Left
Al
abbr Access Line
Al
Action Level The concentration of a contaminant which, if found to be exceeded, will trigger further treatment or other procedures that the water system must follow to lower the level
Al
One of two aliens that appeared in SailormoonR He disguised herself as Ginga Seijuurou and attended Juban Junior High School He had a crush on Tsukino Usagi
Al
{i} male first name (form of Albert)
Al
Is an acronym for the ICQ feature call Active List to create/join a group of individuals with the same interests
Al
(Advanced Leader) - This award is given to those achieving the Competent Leader award, served a complete term as a District Officer, completed the High Performance Leadership Program, and served successfully as a Club Sponsor, Mentor, or Specialist
Al
Exchangeable aluminum, i e aluminum that may be taken up by roots Aluminum in the soil solution is very toxic to plants The lower the pH, the more plant available aluminum is
Al
all', alla, alle: To; used with other words, e g al Fine (to the end)
Al
ANSI-labeled tape without user-label processing
Al
Albania
Al
Action Level The concentration of a contaminant which, if exceeded, triggers treatment or other requirement, which a water system must follow
al
All
al
Indian mulberry
al
Albania (in Internet addresses). The symbol for the element aluminum. written abbreviation for Alabama. Among Arab groups, a term denoting a tribe, clan, family, or other patrilineal filiation. It often refers to a ruling line or dynasty and generally precedes a substantive name (e.g., l Sad) but is not connected by a hyphen; it is unrelated to the Arabic definite article, al-. In Britannica Concise Encyclopedia, entries for Arab tribal and dynastic groups are alphabetized under the substantive (e.g., for l Sad, see Sad dynasty). Abu al Fath Jalal al Din Muhammad Akbar Al Jazair Muhi al Din Muhammad Abu Ali al Husayn ibn Abd Allah ibn Sina Zahir al Din Muhammad Khayr al Din Busra al Sham Al Qahirah Al Dawhah Abu al Qasim Mansur Al Jazirah Muhammad Shams al Din Hafiz Al Khalil Al Hijaz Mawlana Nur al Din Abd al Rahman ibn Ahmad Al Quds Al Qayrawan Al Uqsur Al Manamah Al Makkah Al Madinah Al Mawsil Al Nasirah Jalal al Din al Rumi Sa al Hajar Salah al Din Yusuf ibn Ayyub Saud ibn Abd al Aziz al Faysal Al Saud tarabulus al Sham tarabulus al Gharb Abd al Malik ibn Marwan Abd al Mu'min ibn Ali Abd al Rahman III Abd al Samad Abd Allah ibn Muhammad al Tai'ishi Muhammad ibn Abd al Karim al KhaTTabi Abu Hanifah al Numan ibn Thabit al Khwarizmi Muhammad ibn Musa al Khwarizmi Aziz al Din Alamgir II al Muwahhidun Unitarians al MurabiTun Amr ibn al As Muhammad Abd al Rauf al Qudwah al Husayni Ashari Abu al Hasan al Assad Hafiz al Azhar University al Banna' Hasan al barzakh al Basrah Al Biqa Valley Al Al Bekaa Biruni al Bukhari Abu Abd Allah Muhammad ibn Ismail al Capp Al Dayr al Bahri Deir al Bahri Al Bahr al Mayyit Al Furat Fakhr al Din al Razi Faruq al Awwal Ghannouchi Rachid al Rashid al Ghannushi Bahr al Ghazal Al Jawlan Gore Al Wadi al Kabir Hajjaj ibn Yusuf al Thaqafi al Hallaj al Hawr al Hammar Harun al Rashid Hasan al Basri al Abu Said ibn Abi al Hasan Yasar al Basri Jabal al Shaykh Hirah Al Husayn ibn Ali al Husayni Amin al Ibn al Arabi Abu Zayd Abd al Rahman ibn Khaldun Abd al Aziz ibn Abd al Rahman ibn Faysal Al Sidi Muhammad Idris al Mahdi al Sanusi Ikhwan al Safa' ilm al hadith Islambuli Khalid al Bahr al Jabal Jamal al Din al Afghani Jazeera Al al Jazirah Jili al Jizah Al Jolson Al Kharj Al Khidr al Kindi al Yakub ibn Ishaq al Sabah al Kindi Battle of Al Uqab Lat al Ma'mun al Madani Abbasi al Mahdi al Muhammad Ahmad ibn al Sayyid Abd Allah Al Maktum Maktum family Bab al Mandab Muhasibi al Al Ikhwan al Muslimun Mutanabbi Abu al tayyib Ahmad ibn Husayn al Nahdah Hizb al Al Nahyan Nahyan family Nasir al Din Shah Jamal Abd al Nasir Bahr al Nil Nizam al Mulk Nur al Hilmi Burhanuddin bin Muhammad Nuri al Said Qaddafi Muammar al Muammar al Qadhdhafi Qaeda al al Qaidah Qasimi Sheikh SulTan ibn Muhammad al Razi al Abu Bakr Muhammad ibn Zakariyya al Razi Rub al Khali Al Saud Saud family Said ibn Yusuf al Fayyumi Al Sabah Sabah family Sadr Musa al Safi al Din Sharani al Abd al Wahhab ibn Ahmad Shafii Abu Abd Allah Muhammad ibn Idris al Shatt al Arab Shubra al Khaymah tabari al Abu Jafar Muhammad ibn Jarir al tabari tahTawi Rifaah Rafi al Takfir wa al Hijrah Al Thani Thani family Turabi Hasan al Umar ibn al KhaTTab al Hajj Umar ibn Said Tal Unser Bobby and Al Wahhab Muhammad ibn Abd al Yasin Abd al Salam Abd al Qadir ibn Muhyi al Din ibn MusTafa al Hasani al Jazairi Ahsa'i Ahmad al Shaykh Ahmad ibn Zayn al Din Ibrahim al Ahsai Abu al Walid Muhammad ibn Ahmad ibn Muhammad ibn Rushd Lajnat al Difa an al Huquq al Shariyyah Farabi al Muhammad ibn Muhammad ibn tarkhan ibn Uzalagh al Farabi Harakat al Tahrir al WaTani al FilasTini Palestine National Liberation Movement Ghazali al Abu Hamid Muhammad ibn Muhammad al tusi al Ghazali al Ghazzali Harakat al Muqawimah al Islamiyyah Islamic Resistance Movement Abu Abd Allah Muhammad ibn Abd Allah al Lawati al tanji ibn BaTTuTah Ghiyath al Din Abu al Fath Umar ibn Ibrahim al Neyshaburi al Khayyami Munazzamat al Tahrir al FilasTiniyyah Sanusi al Sidi Muhammad ibn Ali al Sanusi al Mujahiri al Hasani al Idrisi Suhrawardi al al Maqtul Shihab al Din Yahya ibn Habash ibn Amirak al Suhrawardi
al
shortened to a-
al
Although; if
al
To; at; on; in OF
al
All; wholly; completely; as, almighty, almost
al
The Arabic definite article answering to the English the; as, Alkoran, the Koran or the Book; alchemy, the chemistry
Turkish - Turkish
Bir şeyi veya kimseyi bulunduğu yerden ayırmak
Bir şeyi elle veya başka bir araçla tutarak bulunduğu yerden ayırmak, kaldırmak: "Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbenti çekip aldı."- N. Cumalı
Bir daha bastı, yine almadı."- H. Taner
Bürümek, sarmak, kaplamak: "Dağ başını duman almış / Gümüş dere durmaz akar."- Marş
Yutmak, kullanmak
Tat veya koku duymak
Davranış veya makam değiştirmek
Soldurmak
gibi anlamak
Duş, banyo yapmak, yıkanmak. İçeri götürmek: "Sevdiği delikanlıyı gece evine almış."- N. Cumalı
Kendine ulaştırılmak, iletilmek. İçeri sızmak, içine çekmek
Temizlemek
Kısaltmak, eksiltmek
Vücuttaki hasta bir organı ameliyatla çıkarmak
Yolmak, koparmak
İçeri sızmak, içine çekmek
İçeri götürmek
Tat veya koku duymak. Örtmek, koymak. ... gibi anlamak
İçecek veya sigara içmek
Yerini değiştirmek, çekmek
Kazanç sağlamak
Bir şeyi elle veya başka bir araçla tutarak bulunduğu yerden ayırmak, kaldırmak
Ele geçirmek, fethetmek
Gidermek, yok etmek
Örtmek, koymak
Kazanmak, elde etmek
Birlikte götürmek
Satın almak
Yol gitmek, mesafe katetmek
Kendine ulaştırılmak, iletilmek
Başlamak
Göreve, işe başlatmak
Satın almak: "Biz bir ya da iki parti alır, çekiliriz piyasadan."- N. Cumalı
Motor çalışması için gerekli olan elektrik veya yakıttan yararlanır duruma gelmek
Görevden, işten çekmek
Biriyle evlenmek
Yutmak; kullanmak
Sürükleyip götürmek
Motor çalışması için gerekli olan elektrik veya yakıttan yararlanır duruma gelmek: "Savcı yardımcısı gaza bastı, motor almadı
İçine sığmak
Bürümek, sarmak, kaplamak
Başlamak: "Üsküdar'a gider iken aldı da bir yağmur."- Halk türküsü
Erkek, kadınla evlenmek: "O sırada aldığı kadının babasının birçok yardımını görmüştü."- M. Ş. Esendal
Çalmak
Duş, banyo yapmak; yıkanmak
Yol gitmek, mesafe katetmek. Çalmak
Ele geçirmek, fethetmek: "Fakat aldıkları yerlerin ahalisini Türkleştiremediklerinden bu büyüklük onların zayıf düşmelerine sebep olmuş."- Ö. Seyfettin. İçine sığmak
Kabul etmek
Zararlı, tehlikeli bir şeye uğramak
(Osmanlı Dönemi) DAGF
(Osmanlı Dönemi) NESG
(Osmanlı Dönemi) TELVİH
(Osmanlı Dönemi) CA'L
buyurmak
(Osmanlı Dönemi) FAZA'
(Osmanlı Dönemi) MİSAS
(Osmanlı Dönemi) LAKS
görmek
al
Aldatma, düzen, tuzak, hile: "Al ile aslan tutulur, güç ile sıçan tutulmaz."- Atasözü
zapt-u rapt altına almak
Düzeni sağlamak
zapturapt altına almak
Düzeni sağlamak
Al
Eski Türkler'in karlı ve veya yüksek yerler için kullandıkları söz. Aynı zamanda beyaz anlamına da gelir
Al
White (in old Turkic)

Allı dağlar yücedir.

AL
(Hukuk) Evlat, sülale
Al
Alüminyum'un kısaltması
Alma
kabız
Alma
(Osmanlı Dönemi) İBTİLAZ
Alma
ahiz
Alma
(Osmanlı Dönemi) AHZ
Alma
ittihaz
al
Aldatma, oyun, düzen
al
Yüze sürülen pembe düzgün
al
Hile, düzen
al
Kolun bilekten aşağı kısmı
al
Kanın rengi, kızıl, kırmızı
al
Bayrak kumaşı
al
Alüminyum elementinin simgesi
al
Aldatma, düzen, tuzak, hile
al
Dorunun açığı, kızıla çalan (at donu)
al
Büyük bölümü ipekten dokunan kırmızı renkli örtü veya mendil
al
Bu renkte olan
al
Yüze sürülen pembe düzgün, allık
al
Serap
alma
Alıntı, iktibas
alma
Alıntı, iktibas: "Ondan acemicesine alma olarak."- Muallim Naci
alma
Almak işi
ÂL
(Osmanlı Dönemi) Yaz sıcaklarında su gibi görünen serap
ÂL
(Osmanlı Dönemi) Sülâle, soy, hânedan. Akrabâ ve taallukat
ÂL
(Osmanlı Dönemi) Hile, tuzak
Âl
(Osmanlı Dönemi) Peygamberimizin âilesine mensup olanlar
English - Turkish

Definition of almak in English Turkish dictionary

smell koklamak; kokmak; kokusmak, pis kokmak; kokusunu almak, sezmek
koklama
almak
Favorites