Güldüğünde dünya da seninle güler, ama ağladığında yalnız ağlarsın.
- Wenn du lachst, lacht die Welt mit dir, wenn du weinst, weinst du allein.
Babaları yalnız sinemaya gitmelerine izin vermedi.
- Ihr Vater erlaubte es ihr nicht, allein ins Kino zu gehen.
Ormanda yalnız başına yaşadı.
- He lived alone in the forest.
Yaşlı adam yalnız yaşıyor.
- The old man lives alone.
Deniz kendi kendine derinleşecek.
- The sea will turn deep by itself.
Sadece kapıyı kapamak için çekin. O kendi kendine kitlenecektir.
- Just pull the door shut. It'll lock by itself.
Çocukken odamda yalnız başına kitap okuyarak çok fazla zaman geçirdim.
- When I was a child, I spent many hours reading alone in my room.
İş onun tarafından yalnız başına mı yapıldı.
- Was the work done by him alone?
Ben gidersem kimsesiz olacaksın.
- If I go, you'll be all alone.
Sadece yalnız bırakılmak istediler.
- They just wanted to be left alone.
Sadece yalnız kalmak istediklerini söylediler.
- They said they only wanted to be left alone.
Her şahıs tek başına veya başkalarıyla birlikte mal ve mülk sahibi olma hakkına sahiptir.
- Everyone has the right to own property alone as well as in association with others.
Hiroko orada tek başına oturdu.
- Hiroko sat there all alone.
She did it single-handedly.
- Sie hat es ganz alleine gemacht.
It took courage to sail across the Pacific single-handed.
- Es verlangte Mut, ganz alleine über den Pazifik zu segeln.
The fire went out by itself.
- Das Feuer erlosch von alleine.
The tree fell down by itself.
- Der Baum ist von alleine umgefallen.