O, tüm dünyayı gezdi.
- She traveled all over the world.
Tüm Dünyada ünlü oldu.
- He became famous all over the world.
Standart İngilizce dediğimiz şey sadece bütün dünyada konuşulan birçok lehçeden biridir.
- What we call 'Standard English' is only one of the many dialects spoken all over the world.
Ticari şirketlerimiz bütün dünyada işlerini yaparlar.
- Our trading companies do business all over the world.
She is known the world over as the woman who discovered it.