O, tüm dünyayı gezdi.
- She traveled all over the world.
Tüm Dünyada ünlü oldu.
- He became famous all over the world.
Standart İngilizce dediğimiz şey sadece bütün dünyada konuşulan birçok lehçeden biridir.
- What we call 'Standard English' is only one of the many dialects spoken all over the world.
Lincoln'un hayatı bütün dünyada çocuklar tarafından okunur.
- The life of Lincoln is read by children all over the world.