Ona her yerde baktılar, ama hiçbir yerde bulamadılar.
- They looked everywhere for him, but couldn't find him anywhere.
O, mükemmel bir bilim adamıdır, bu itibarla her yerde tanınır.
- She is an excellent scholar, and is recognized everywhere as such.
Her tarafta insanlar var.
- We have people everywhere.
Her tarafta insanlar var.
- We have people everywhere.
Her tarafım kaşınıyor.
- I feel itchy everywhere.
Bunlar her yerde satılıyor.
- These are on sale everywhere.
Büyük kentlerde kaybolmazsın, her yerde haritalar var!
- You can't get lost in big cities; there are maps everywhere!
Polis her yere baktı ve Tom'la ilgili herhangi bir iz bulamadı.
- The police looked everywhere and couldn't find any trace of Tom.
Tom neredeyse her yere baktığını söylese bile Mary'yi bulamadı.
- Tom couldn't find Mary even though he said he looked just about everywhere.
Tüm Dünyada ünlü oldu.
- He became famous all over the world.
Şubelerimiz tüm ülke çapında uzanır.
- Our branches extend all over the country.
Standart İngilizce dediğimiz şey sadece bütün dünyada konuşulan birçok lehçeden biridir.
- What we call 'Standard English' is only one of the many dialects spoken all over the world.
İngilizce bütün ülkede yayıldı.
- English has spread all over the country.
I hit it all over the map,” Anderson joked.
The Kip Hanrahan Band, which opened the concert, is after its own ambitious American-Latin fusion, with internationalist rhythms, introspective lyrics and musicians from all over the map.