Tom forced himself to stay alert.
- Tom alarmda kalmak için kendini zorladı.
The soldiers were on the alert.
- Askerler alarmdaydılar.
The clockradio is a friendlier version of the cold alarm by the bedside.
Alarm and resentment spread throughout the camp. --Thomas Babington Macaulay.
You should set the alarm on your watch to go off at seven o'clock.
Dehşet içinde bağırdı.
- He cried out in alarm.
Seni korkutmak istemedim.
- I didn't want to alarm you.
Haber köyün her tarafında korkuya neden oldu.
- The news caused alarm throughout the village.
Haber köyün her tarafında korkuya neden oldu.
- The news caused alarm throughout the village.
O küçük bir korku çığlığı attı ve banyoya kaçtı.
- She gave a small cry of alarm and fled to the bathroom.
Sizi telaşlandırmak istemedim.
- I didn't want to alarm you.
Öğrencileri telaşlandırmak istemedim.
- I didn't want to alarm the students.
Öğrencileri alarma geçirmek istemedim.
- I didn't want to alarm the students.
Seni korkutmak istemedim.
- I didn't want to alarm you.
Öğrencileri alarma geçirmek istemedim.
- I didn't want to alarm the students.
Gürültü tüm kasabayı telaşlandırdı.
- The noise alarmed the whole town.
Ben seni telaşa düşürmeye niyetlenmedim.
- I didn't intend to alarm you.