akıllanmaz

listen to the pronunciation of akıllanmaz
Turkish - English
incorrigible
impervious to correction by punishment or pain

The imp is incorrigible: his bottom is still red from his last spanking when he plans the next prank.

incurable
determined, unalterable, hence impossible to improve upon

The laws of nature and mathematics are incorrigible.

defective and impossible to materially correct or set aright

The construction flaw is incorrigible; any attempt to amend it would cause a complete collapse.

incurably depraved; not reformable

His black soul was too incorrigible to repent, even at his execution.

unmanageable
An incorrigibly bad individual

The incorrigibles in the prison population are either lifers or habitual reoffenders.

Incurably bad
If you tell someone they are incorrigible, you are saying, often in a humorous way, that they have faults which will never change. `Sue, you are incorrigible!' he said Gamblers are incorrigible optimists. someone who is incorrigible is bad in a way that cannot be changed or improved - often used humorously an incorrigible liar/rogue (incorrigibilis, from corrigere )
impervious to correction by punishment
{s} unreformable, hopelessly bad; uncontrollable, ungovernable; deep-seated, unchangeable, inveterate
Not corrigible; incapable of being corrected or amended; bad beyond correction; irreclaimable; as, incorrigible error
One who is incorrigible; especially, a hardened criminal; as, the perpetual imprisonment of incorrigibles
Impossible to correct or set aright. (refer: Note on usage)
akıl
wisdom
akıl
{i} intelligence

Someone famous said that imagination is more important than intelligence. - Ünlü biri hayal akıldan daha önemlidir dedi.

akıl
mind

Little thing please little minds. - Küçük şey küçük akılları memnun eder.

The right mind is the mind that does not remain in one place. - Doğru akıl bir yerde kalmayan akıldır.

akıl
wit

Who lives without folly is not so wise as he thinks. - Çılgınlık yapmadan yaşayan insan düşündüğü kadar akıllı değildir.

All human beings are born free and equal in dignity and rights. They are endowed with reason and conscience and should act towards one another in a spirit of brotherhood. - Tüm insanlar özgür, şeref ve haklar bakımından eşit doğar. Akıl ve vicdana sahiplerdir ve birbirlerine karşı kardeşlik ruhuyla hareket etmelidir.

akıl
reason

This reasoning is really insane. - Bu akıl yürütme gerçekten delice.

All human beings are born free and equal in dignity and rights. They are endowed with reason and conscience and should act towards one another in a spirit of brotherhood. - Tüm insanlar özgür, şeref ve haklar bakımından eşit doğar. Akıl ve vicdana sahiplerdir ve birbirlerine karşı kardeşlik ruhuyla hareket etmelidir.

akıl
{i} memory
akıl
brain

Who is the brains of this operation? - Bu operasonun akıl hocaları kimdi?

The brain is the center of every mind, soul, and muscle energy. - Beyin her akıl, ruh ve kas enerjisinin merkezidir.

akıl
mental

She was sent to a mental hospital. - Akıl hastanesine gönderildi.

Tom is in a mental institution. - Tom bir akıl hastanesinde.

akıl
{i} advice

You were wise not to follow his advice. - Onun tavsiyesini dinlemeyecek kadar akıllıydın.

It was wise for you not to follow his advice. - Onun tavsiyesine uymamanız akıllıca oldu.

akıl
gray matter
akıl
{i} Psyche
akıl
guidance
akıl
understanding
akıl
long
akıl
idea

Great minds discuss ideas, average minds discuss events, small minds discuss people. - Büyük akıllar fikirleri, ortalama akıllar olayları, küçük akıllar ise kişileri tartışır.

My ideal woman is shapely, intelligent and a polyglot. - Benim ideal kadınım, düzgün, akıllı ve çok dillidir.

akıl
headpiece
akıl
intellect

Health and intellect are the two blessings of life. - Sağlık ve akıl, hayatın iki nimetidir.

akıl
sapience
akıl
mentality
akıl
fettle
akıl
head

I admit he's smart, but does he have to talk over everyone's heads all the time? - Onun akıllı olduğunu kabul ediyorum ama o her zaman karşısındakinin anlayamayacağı şekilde konuşmak zorunda mı?

Use your head to save your heels. - Akılsız başın cezasını ayaklar çekermiş.

akıl
discernment
Akıl
rational faculty
akıl
ıntellect
akıl
senses
akıl
comprehension
akıl
mind, comprehension
akıl
nous
akıl
strength of mind
akıl
idea, opinion, thought
akıl
chump
akıl
intelligence, brain, reason " us; memory" " bellek; advice" " öğüt; opinion, idea
akıl
consciousness
akıl
loaf
akıl
reason, intelligence; wisdom, discernment, discretion
akıl
bean
akıl
grey matter
akıl
prudence
akıl
sense
akıl
psycho
akıl
pate
akıl
prudent
akıl
sentient
Turkish - Turkish

Definition of akıllanmaz in Turkish Turkish dictionary

Akıl
(Osmanlı Dönemi) DERS
âkıl
(Osmanlı Dönemi) akıllı
akıl
Vaka'nin duyu organlarıyla hissedilip beyne nakledilmesi ve on bilgilerle yoğrulup yorumlanması
AKIL
(Osmanlı Dönemi) Bak: Akl
Akıl
(Osmanlı Dönemi) MECR
Akıl
(Osmanlı Dönemi) UNAB
Akıl
(Osmanlı Dönemi) HULÜM
Akıl
(Osmanlı Dönemi) SEDAD
Akıl
(Osmanlı Dönemi) HÜRMAN
Akıl
(Osmanlı Dönemi) HULM
Akıl
(Osmanlı Dönemi) MİRRE
Akıl
(Osmanlı Dönemi) CÂL
Akıl
us
akıl
Hafıza, bellek
akıl
Düşünce, kanı
akıl
Düşünme, anlama ve kavrama gücü, us: "Akıl yaşta değil baştadır."- Atasözü
akıl
Düşünce, kanı: "Şimdiki aklım olsaydı bu dükkânın yerine aç bir kahve!"- A. K. Tecer
akıl
Öğüt, salık verilen yol
akıl
Düşünme, anlama ve kavrama gücü, us
akıl
Hafıza, bellek: "Hâlâ aklımda o tufan yağmuru."- C. S. Tarancı. Öğüt, salık verilen yol
akıl
Düşünce, niyet
ÂKIL
(Osmanlı Dönemi) (E) Uyanık. Aklı başında. Tedbirli. Düşüncesi sağlam. Huşyâr
akıllanmaz
Favorites