Yaşlılara karşı nazik olmalıyız.
- We should be kind to the aged.
Leyla ve Sami yaşlı ve kırışmıştılar.
- Layla and Sami aged up and wrinkled up.
Endişeler onu hızla yaşlandırdı.
- Worries aged him rapidly.
Bakım onu çabuk yaşlandırdı.
- Care aged him quickly.
Dört buçuk yaşında yüzmeyi öğrendim.
- I learned to swim aged four and a half.
Fadıl, 76 yaşında doğal nedenlerden dolayı hapishanede öldü.
- Fadil died in prison, aged 76, of natural causes.
Eğer İskoçya'dan gelmiyorsa ve en az on iki yıl eskitilmediyse o zaman o, viski değildir.
- If it's not from Scotland and it hasn't been aged at least twelve years, then it isn't whisky.
Senin yaşında bir oğlu var.
- He has a son of your age.
Onun kız yeğeni çekici ve yaşına göre olgundur.
- His niece is attractive and mature for her age.
Biz atom çağında yaşıyoruz.
- We live in the atomic age.
Bu bilgi çağıdır, ve bilgisayarlar günlük hayatımızda gittikçe önemli rol oynuyorlar.
- This is the age of information, and computers are playing an increasingly important role in our everyday life.
Senelerce Tom'u görmedim.
- I haven't seen Tom in ages.
Son karşılaştığımızdan beri oldukça uzun zaman oldu.
- It's been quite ages since we last met.
Tom her zaman bir kadına yaşını asla sormamayı bir kural olarak benimser.
- Tom always makes it a rule never to ask a woman her age.
Tüm dünya bir sahnedir, insanlar da yalnızca birer oyuncu. Sahneye girer, çıkarlar ve zamanları boyunca yedi dönemden oluşan birçok oyun sergilerler.
- All the world is a stage, and all the men and women merely players. They have their exits and their entrances, and one man in his time plays many parts, his acts being seven ages.
Nükleer enerjinin dönemi henüz bitmedi.
- The age of nuclear power is not yet over.
Henry bu mart ayında rüştünü ispatlayacak.
- Henry will come of age this March.
Bir bebek olarak dört ayak üzerinde emekler, sonra iki bacak üstünde yürümeyi öğrenir, sonunda yaşlılıkta bir değneye ihtiyacı olur.
- It crawls on all fours as a baby, then learns to walk on two legs, and finally needs a cane in old age.
İki yıl önce yaşlılıktan öldü.
- He died of old age two years ago.
Çok uzun zamandır Tom'dan haber almadık.
- We haven't heard from Tom in ages.
Bunu çok uzun zamandır yapmadım.
- I haven't done this in ages.
İlaç firması yaşlanma sürecini durdurmak için hayat iksirini arıyor.
- The pharmaceutical company is looking for the Elixir of Life to stop the ageing process.
Bakım onu çabuk yaşlandırdı.
- Care aged him quickly.
Orta yaşlı adam tecavüz ile suçlandı.
- The middle aged man was charged with assault.
O, orta yaşlı şişman bir kadındır.
- She's a middle-aged fat woman.
O, orta yaşlı bir kadındı.
- She was a middle-aged woman.
Eğer İskoçya'dan gelmiyorsa ve en az on iki yıl eskitilmediyse o zaman o, viski değildir.
- If it's not from Scotland and it hasn't been aged at least twelve years, then it isn't whisky.
Yaşlanmaktan kaçamazsın.
- You can't run away from age.
Yaşlanmak iyi değildir ama alternatifi daha iyi değildir.
- Ageing isn't good, but the alternative is no better.
O reşit olmadan önce öldü.
- She died before coming of age.
Aged 18, he had no idea what would happen next.
Money's a little tight right now, let's age our bills for a week or so.
Sometimes age just shows up all by itself.
He grew fat as he aged.
Grief ages us.
One his first assignments was to age the accounts receivable.
There are three ages living in her house.
I haven't heard that joke in a long time.
- I haven't heard that joke in ages.
It's been a long time since we last saw each other.
- It's been ages since we last met.
... falsify, while if you're a middle-aged admin assistant, you merely get written up by HR ...
... So the lowest bar is for people aged zero to four with males on the left and females ...