Pardon me, do you speak English?
- Afedersiniz, İngilizce konuşur musunuz?
Pardon me, I didn't know you were still there.
- Afedersiniz, hala orada olduğunuzu bilmiyordum.
Sorry. I didn't mean to bother you.
- Afedersiniz. Sizi rahatsız etmek istememiştim.
Excuse me, is this seat taken?
- Afedersiniz, bu sandalye dolu mu?
Excuse me, do you know what time it is?
- Afedersiniz, saatin kaç olduğunu biliyor musunuz?
Excuse me, who is this woman?
- Afedersiniz, bu kadın kim?
Excuse me, is this seat taken?
- Afedersiniz, bu sandalye dolu mu?
I'm sorry, I've forgotten your name.
- Affedersiniz, adınızı unuttum.
I'm sorry, did I do something wrong?
- Affedersiniz, yanlış bir şey mi yaptım?
Excuse me, can you tell me how to get to Central Park?
- Affedersiniz, Central Park'a nasıl gidebileceğimi bana söyleyebilir misiniz?
Excuse me. Who are you?
- Affedersiniz. Siz kimsiniz?
I'm sorry, but I didn't catch what you said.
- Affedersiniz fakat söylediğinizi anlamadım.
I'm sorry, did I do something wrong?
- Affedersiniz, yanlış bir şey mi yaptım?
Excuse me, but I feel sick.
- Affedersiniz, ama hasta hissediyorum.
Excuse me, can you tell me how to get to Central Park?
- Affedersiniz, Central Park'a nasıl gidebileceğimi bana söyleyebilir misiniz?
Pardon me, I came in because I thought the room was free.
- Affedersiniz, boş olduğunu düşündüğüm için odaya girdim.
Pardon me, but that is my racket.
- Affedersiniz, ama o benim raketim.