Cruelty, it's the first attribute of God.
- Acımasızlık, Tanrı'nın ilk özelliğidir.
It was an extremely cruel war.
- Bu son derece acımasız bir savaştı.
It's a perfect example of cruel fate.
- Bu acımasız kaderin güzel bir örneği.
He crushed the insect mercilessly.
- O böceği acımasızca ezdi.
Old age is merciless.
- İleri yaş acımasızdır.
Dan was brutally beaten by the police.
- Dan polis tarafından acımasızca dövüldü.
Tom was brutally murdered.
- Tom acımasızca öldürüldü.
Among the manufacturers of so-called consumer electronics, there exists ruthless cut-throat competition.
- Tüketici elektroniği denen üreticiler arasında acımasız bir rekabet vardır.
He's greedy and ruthless.
- O, açgözlü ve acımasız.
He crushed the insect mercilessly.
- O böceği acımasızca ezdi.
They tease me mercilessly.
- Benimle acımasızca alay ediyorlar.
Fadil wanted to save the delicate Layla from a harsh world.
- Fadıl, zarif Leyla'yı acımasız bir dünyadan kurtarmak istedi.
Teenagers must adapt to today's harsh realities.
- Gençler bugünün acımasız gerçeklerine uymalılar.
Tom is a fierce competitor.
- Tom acımasız bir rakip.
Fate taught me a hard lesson.
- Kader bana acımasız bir ders verdi.
I'm pretty sure that that mean teacher will give us a hard test today.
- O acımasız öğretmenin bugün bize zor bir test vereceğinden oldukça eminim.
The young man who has not wept is a savage, and the old man who will not laugh is a fool.
- Ağlamamış genç bir adam acımasızdır ve gülmeyecek yaşlı bir adam bir aptaldır.
I'm pretty sure that that mean teacher will give us a hard test today.
- O acımasız öğretmenin bugün bize zor bir test vereceğinden oldukça eminim.
The outlook for planning the defense is grim.
- Savunmayı planlamak için görünüm acımasızdır.
Tyrannical governments frequently put their political opponents in prison.
- Acımasız hükümetler sık sık siyasi muhaliflerini cezaevine sokarlar.
Tyrannical governments frequently put their political opponents in prison.
- Acımasız hükümetler sık sık siyasi muhaliflerini cezaevine sokarlar.
Tom is unrelenting, isn't he?
- Tom acımasız, değil mi?