Make haste in case you are late.
- Geç kalma ihtimaline karşın acele et.
I had breakfast in haste in order to be in time for the first bus.
- Ben ilk otobüse zamanında yetişmek için aceleyle kahvaltı yaptım.
She left here in a hurry.
- Buradan aceleyle ayrıldı.
Hurry up, or you will be late for the last train.
- Acele et, yoksa son treni kaçıracaksın.
Are you rushing to finish the project?
- Projeyi bitirmek için acele ediyor musunuz?
He is used to eating in a rush.
- O, aceleyle yemeğe alışkındır.
Come on, hurry up! It's urgent.
- Hadi, acele et! Acil.
Hurry! Tom says it's urgent.
- Acele et! Tom onun acil olduğunu söylüyor.
Now don't be hasty, please.
- Şimdi acele etme, lütfen.
I had a hasty breakfast and left home.
- Acele bir kahvaltı yaptım ve evden ayrıldım.
Because they had no time to spare, they hurried back to town.
- Ayıracak zamanları olmadığından dolayı aceleyle kasabaya geri döndüler.
They hurried to their father's rescue.
- Babalarını kurtarmak için acele ettiler.
Tom watched them hurry through the doors, a disagreeable expression on his face.
- Tom, yüzünde tatsız bir ifade, onların kapılardan acele ile girişini izledi.
You must hurry up, or you will miss the express.
- Acele etmelisin yoksa ekspresi kaçıracaksın.
At any rate, Ozawa hurriedly took off his raincoat and quickly put it on the naked girl's shoulders.
- Her neyse, Ozawa aceleyle yağmurluğunu çıkardı ve hızlı bir şekilde çıplak kızın omuzlarına koydu.
I have come to realize that China is developing quickly but the Chinese people live a relatively leisurely life.
- Çin'in hızla geliştiğini anlamak için geldim ancak Çin halkı nispeten acelesiz bir hayat yaşıyor.
Come on, we need to hustle.
- Haydi, acele etmeliyiz.
We ate a hasty meal and left immediately.
- Acele bir yemek yedik ve hemen ayrıldık.
I could not stop by to greet you because I was in a hurry.
- Seni kutlamak için uğrayamadım, çünkü acelem vardı.
She was in a hurry to go home.
- Eve gitmek için acelesi vardı.
Tom hastily packed his bags.
- Tom aceleyle bavulunu topladı.
He hastily packed his bags.
- O, aceleyle valizini hazırladı.
As it was written in haste, the book has many faults.
- Acele ile yazıldığı için kitabın birçok hatası var.
I had breakfast in haste in order to be in time for the first bus.
- Ben ilk otobüse zamanında yetişmek için aceleyle kahvaltı yaptım.
Tom left the room hurriedly.
- Tom aceleyle odayı terk etti.
The composition has been written hurriedly, so it's probably full of errors.
- Kompozisyon aceleyle yazılmış, bu nedenle o muhtemelen hatalarla doludur.
You didn't need to hurry. You got here too early anyway.
- Acele etmene gerek yoktu. Zaten buraya çok erken vardın.
You needn't have hurried; you've arrived too early.
- Acele etmene gerek yoktu; çok erken vardın.