acısı

listen to the pronunciation of acısı
Turkish - English

Definition of acısı in Turkish English dictionary

acı
{s} bitter

I can't abide hearing you cry so bitterly. - Acı şekilde ağladığını duymaya katlanamam.

I can't stand arugula or any bitter greens. - Roka ve diğer acı şeylere katlanamam.

acı
{s} hot

I want to eat something that's not hot and spicy. - Acı ve baharatlı olmayan bir şey yemek istiyorum.

Never rub your eyes after cutting a hot pepper. - Bir acı biber kestikten sonra asla gözlerini ovma.

acı
{i} pain

Do you feel any pain in your stomach? - Karnında herhangi bir acı hissediyor musun?

His face is distorted by pain. - Onun yüzü acıdan şekil değiştirmişti.

acı
{i} ache

He used to suffer from stomach aches. - O, mide ağrılarından dolayı acı çekerdi.

acısı fena çıkacak
there is the devil to pay
acısı geçmek
(a sorrow, pain) to stop
acısı geçmek
(a sorrow, pain) to sooth
acısı geçmemek
rankle
acısı içine/yüreğine çökmek/işlemek
1. to feel acutely the (mental) pain of (something). 2. to be tormented by (a possibility)
acısı tepesine çıkmak
to suffer acutely (physically or mentally)
acısı çıkacak
there is the deuce to pay
acısı çıkmak
to suffer the consequences of, suffer for, pay for (an action) (at a given time): Bunun acısı er geç çıkar. Sooner or later you'll have to suffer for this
acı
{i} hurt

My legs hurt because I walked a lot today. - Bacaklarım acıyor çünkü bugün çok yürüdüm.

One of my teeth hurts. - Benim dişlerimden biri acıyor.

acı
sting

Whose sting is more painful: a bee's or a wasp's? - Hangisinin sokması daha acılıdır: Bir arının mı yoksa bir yaban arısının mı?

A bee sting can be very painful. - Arı sokması çok acı verici olabilir.

acı
distress

That is a distressing story. - Bu acıklı bir hikaye.

acı
{s} sad

The old man started to laugh sadly. - Yaşlı adam acı bir şekilde gülmeye başladı.

We are faced with a very sad situation. - Çok acıklı bir durumla karşı karşıyayız.

acı
sorrow

The happiness and sorrow of others is happiness and sorrow of our own. - Başkalarının acı ve mutluluğu, bizim kendi acı ve mutluluğumuzdur.

All sorrows should be tolerable, even if they are great. - Büyük olsalar bile, bütün acılar dayanılabilir olmalı.

acı
incisive
acı
acrimonious
acı
peppery
acı
severe

Tom was in severe pain. - Tom şiddetli acı içindeydi.

He used to suffer from severe nasal congestion. - O şiddetli burun tıkanıklığından dolayı acı çekti.

acı
harsh

Teenagers must adapt to today's harsh realities. - Gençler bugünün acımasız gerçeklerine uymalılar.

I think Tom is harsh. - Tom'un acımasız olduğunu düşünüyorum.

acı
grief

Everybody deals with grief differently. - Herkes acıyla farklı şekilde baş eder.

You cannot put time limits on grief. - Acılar ha demeyle dinmez.

acı
suffering

My wife is suffering from pneumonia. - Eşim zatürreden dolayı acı çekiyor.

He is suffering from a headache. - O, baş ağrısından acı çekiyor.

acı
sardonic
acı
{i} worry

Don't worry, cutting your hair doesn't hurt. - Merak etmeyin, saçınızı kesmek acı vermez.

acı
{s} acrid
acı
sorry

Tom said he felt sorry for Mary. - Tom Mary'ye acıdığını söyledi.

I'm sorry for all the pain I caused you. - Sana verdiğim tüm acı için üzgünüm.

acı
{s} lamentable
acı
sorrowful
acı
severest
acı
sharp

She felt a sharp pain in the chest. - Göğsünde keskin bir acı hissetti.

He felt a sharp pain. - O, keskin bir acı hissetti.

acı
bite

When I bite down, this tooth hurts. - Ben ısırdığımda, bu diş acıyor.

The tetanus shot hurt more than the dog bite. - Tetanoz aşısı köpek ısırmasından daha çok acıttı.

acı
gripes
acı
mercy

You just have to have mercy on my poor wife. - Sadece zavallı karıma acımalısın.

There is no mercy here, Pinocchio. I have spared you. Harlequin must burn in your place. I am hungry and my dinner must be cooked. - Burada merhamet yok, Pinokyo. Senin canını bağışlıyorum. Harlequin senin yerine yanmalı. Ben acıktım ve akşam yemeğim pişirilmeli.

acı
inflict

A sadist likes inflicting pain; a masochist, receiving it. - Bir sadist acı vermekten; bir mazoşist onu almaktan hoşlanır.

acı
cruel

He was very hurt by her cruel words. - Onun acımasız sözleriyle çok yaralandı.

It's a perfect example of cruel fate. - Bu acımasız kaderin güzel bir örneği.

acı
agony

She screamed in agony. - O, acı içinde çığlık attı.

Tom seems to be in agony. - Tom acı çekiyor gibi görünüyor.

acı
severly
acı
tart
acı
rank
acı
bitting
kuyruk acısı
desire for revenge
acı
brackish
acı
trenchant
acı
poignancy
acı
heartbreak
acı
cutting

Never rub your eyes after cutting a hot pepper. - Bir acı biber kestikten sonra asla gözlerini ovma.

Don't worry, cutting your hair doesn't hurt. - Merak etmeyin, saçınızı kesmek acı vermez.

acı
nippy
acı
acid
acı
gnawing
acı
agitation
acı
heartache
acı
anguish

He hid his anguish with a smile. - O bir tebessümle acısını sakladı.

Sami's family waited in anguish. - Sami'nin ailesi acı içinde bekliyordu.

acı
piercing
acı
feel for

I really feel for you. - Gerçekten sana acıyorum.

acı
poignant
acı
commiserate with
acı
astringent
acı
deplore
Acı
bittering
acı
grievous
acı
very warm; bitter
acı
a pain
acı
suffer of
acı
the sting
can acısı
The pain of life
acı
splitting
acı
bitterness, sharpness
acı
grief, sorrow (at someone's death): Allah bu acıyı unutturmasın! May God spare you more grief!
acı
scathing

The army were scathingly beaten. - Ordu acımasızca yenildi.

acı
pang

Tom felt the pangs of hunger. - Tom açlığın acısını hissetti.

acı
misery

Her misery was only for show. - Onun acısı yalnızca gösteriş içindi.

Tom shot the injured horse to put it out of its misery. - Tom acısına son vermek için yaralı atı vurdu.

acı
pain; ache
acı
pain, ache
acı
mental pain, anguish, suffering, sorrow
acı
affliction
acı
shrill
acı
biting; painful
acı
tragic

It was a tragic accident. - Bu acıklı bir kazaydı.

acı
(biber) hot; (kahve, bira vb.) bitter; (yağ) rancid; (koku/tat) acrid, sharp, biting, pungent; (söz) hurtful, cutting, tart, harsh, caustic, pungent, biting; (bağırış) sharp, shrill, piercing;(üzücü) grievous, poignant, tragic, pitiful; pain, ache, pang
acı
acerb
acı
{s} vitriolic
acı
twinge
acı
{s} pungent
acı
vitriol
acı
{s} keen
acı
nipping
acı
{s} biting
acı
wry
acı
{s} painful

He was painfully skinny. - O, acı verecek şekilde zayıftı.

She was painfully skinny. - O, acı verecek şekilde zayıftı.

acı
smart
ayrılık acısı
mental pain
ayrılık acısı
bitterness of heart
ayrılış acısı
wrench
aşk acısı
pangs of love
can acısı
acute pain
can acısı
severe pain
ciğer acısı sorrow caused by
the loss of one's child
evlat acısı grief
for one's deceased child
gönül acısı
pangs of love
içler acısı
heart-rending, heartbreaking, pathetic, miserable
içler acısı
heartrending, heartbreaking
içler acısı
deplorable

I'm not complaining, and until now no one else has complained either, even if the the work conditions are truly deplorable. - Ben şikayet etmiyorum, ve çalışma koşulları gerçekten içler acısı olsa bile şimdiye kadar başka hiç kimse de şikayet etmedi.

The roads of this city are in deplorable condition. - Bu şehrin yolları içler acısı durumda.

kuyruk acısı
rancour [Brit.]
kuyruk acısı
rancour, grudge
kuyruk acısı
rancor
kuyruk acısı desire
for vengeance; rancor
kuyruk acısı olmak
(have) desire for revenge
kuyruk acısı olmak
feel sore about something
yürekler acısı
heartrending
yürekler acısı
lamentable
yürekler acısı
heart breaking
yürekler acısı
heartbreaking, heart-rending
English - English

Definition of acısı in English English dictionary

ACI
adjacent channel interference
Turkish - Turkish

Definition of acısı in Turkish Turkish dictionary

acı
Bazı maddelerin dilde bıraktığı yakıcı duyu, tatlı karşıtı
Acı
BiBERLi
Acı
çorak
Acı
(Osmanlı Dönemi) MÜRR
Acı
ıstırap
acı
Tadı bu nitelikte olan
acı
Tat alma organında bazı maddelerin bıraktığı yakıcı duyu, tatlı karşıtı
acı
Bir etki sonucu vücutta duyulan ağrı, sancı: "Belli bir yerinde kırık çıkık acısı yoktu."- M. Yesarî
acı
Koyu (renk): "Sıcak iklimlerde bu mevsim, tek renktedir, sadece acı yeşildir."- R. H. Karay
acı
Ölüm, yangın, deprem gibi olayların yarattığı üzüntü, keder, elem
acı
Kırıcı, üzücü, incitici, dokunaklı, korkunç: "Acı söz insanı dininden çıkarır."- Atasözü. Ölüm, yangın, deprem gibi olayların yarattığı üzüntü, keder, elem: "İnsan, ölümün acısını en çok günün iki uzak saatinde hissetmektedir."- Y. Z. Ortaç
acı
Tadı bu nitelikte olan: "Acı kahvesini yudumluyordu."- T. Buğra
acı
Keskin, hoşa gitmeyen, şiddetli: "Acı poyraz kuvvetle esiyordu."- O. Kemal
acı
Dışarıdan gelen bir etki ile dış organlarda birdenbire oluşan ve o etkilerin kalkması ile duyulan rahatsızlık, ıstırap: "Omuzlarına kadar vücudun derisini haşlayan bayıltıcı yanma acısı ve dehşeti çok sürmedi."- P. Safa
acı
Koyu (renk)
acı
Dışarıdan gelen bir etki ile dış organlarda birdenbire oluşan ve o etkilerin kalkması ile duyulan rahatsızlık, ıstırap
acı
Ağrı, sancı
acı
Kırıcı, üzücü, incitici, dokunaklı, korkunç
acı
Keskin, hoşa gitmeyen, şiddetli
can acısı
Vücudun herhangi bir yerinde duyulan şiddetli acı
ciğer acısı
Evlât acısı, ciğer yarası
içler acısı
Çok acıklı, üzüntü veren, dramatik
kuyruk acısı
Hınç, alınacak öç
yürek acısı
Yürekten duyulan acı, iç acısı, kalp acısı
English - Turkish

Definition of acısı in English Turkish dictionary

ACI
(Askeri) çağrı engeli tahsisi (assign call inhibit)