acınmak

listen to the pronunciation of acınmak
Turkish - English
to feel sorrow for, pity
be pitied
to be pitied, to be regretted; to be sorry for, to feel sorry for
impersonal passive to pity
sorry for
be sorry for
pitied
to be sorry for
acı
{s} bitter

I can't abide hearing you cry so bitterly. - Acı şekilde ağladığını duymaya katlanamam.

I can't stand arugula or any bitter greens. - Roka ve diğer acı şeylere katlanamam.

acı
{s} hot

I want to eat some Korean food that isn't hot and spicy. - Biraz baharatsız ve acısız Kore yemeği yemek istiyorum.

I want to eat something that's not hot and spicy. - Acı ve baharatlı olmayan bir şey yemek istiyorum.

acı
{i} pain

I can't stand this pain. - Bu acıya dayanamıyorum.

I cannot bear this pain. - Bu acıya dayanamıyorum.

acı
{i} ache

He used to suffer from stomach aches. - O, mide ağrılarından dolayı acı çekerdi.

acı
{i} hurt

My legs hurt because I walked a lot today. - Bacaklarım acıyor çünkü bugün çok yürüdüm.

One of my teeth hurts. - Benim dişlerimden biri acıyor.

acı
sting

Whose sting is more painful: a bee's or a wasp's? - Hangisinin sokması daha acılıdır: Bir arının mı yoksa bir yaban arısının mı?

A bee sting is a painful thing. - Arı sokması, acı bir şeydir.

acı
distress

That is a distressing story. - Bu acıklı bir hikaye.

acı
{s} sad

A sadist likes inflicting pain; a masochist, receiving it. - Bir sadist acı vermekten; bir mazoşist onu almaktan hoşlanır.

The movie was so sad that everybody cried. - Film öyle acıklı idi ki herkes ağladı.

acı
sorrow

His heart is filled with sorrow. - Onun kalbi acıyla doludur.

The happiness and sorrow of others is happiness and sorrow of our own. - Başkalarının acı ve mutluluğu, bizim kendi acı ve mutluluğumuzdur.

acı
incisive
acı
acrimonious
acı
peppery
acı
severe

He used to suffer from severe nasal congestion. - O şiddetli burun tıkanıklığından dolayı acı çekti.

Tom was in severe pain. - Tom şiddetli acı içindeydi.

acı
harsh

Fadil wanted to save the delicate Layla from a harsh world. - Fadıl, zarif Leyla'yı acımasız bir dünyadan kurtarmak istedi.

Teenagers must adapt to today's harsh realities. - Gençler bugünün acımasız gerçeklerine uymalılar.

acı
grief

Everybody deals with grief differently. - Herkes acıyla farklı şekilde baş eder.

War doesn't bring on peace; on the contrary, it brings pains and grief on both sides. - Savaş, barış getirmez. Tam tersine, o acı ve keder getirir.

acı
suffering

Why is life so full of suffering? - Hayat niçin o kadar acı dolu?

He is suffering from a headache. - O, baş ağrısından acı çekiyor.

acı
sardonic
acı
{i} worry

Don't worry, cutting your hair doesn't hurt. - Merak etmeyin, saçınızı kesmek acı vermez.

acı
{s} acrid
acı
sorry

Tom said he felt sorry for Mary. - Tom Mary'ye acıdığını söyledi.

I'm sorry for all the pain I caused you. - Sana verdiğim tüm acı için üzgünüm.

acı
{s} lamentable
acı
sorrowful
acı
severest
acı
sharp

She felt a sharp pain in the chest. - Göğsünde keskin bir acı hissetti.

He felt a sharp pain. - O, keskin bir acı hissetti.

acı
bite

Tom had to bite the bullet. - Tom acıya göğüs germek zorunda kaldı.

The tetanus shot hurt more than the dog bite. - Tetanoz aşısı köpek ısırmasından daha çok acıttı.

acı
gripes
acı
mercy

You just have to have mercy on my poor wife. - Sadece zavallı karıma acımalısın.

There is no mercy here, Pinocchio. I have spared you. Harlequin must burn in your place. I am hungry and my dinner must be cooked. - Burada merhamet yok, Pinokyo. Senin canını bağışlıyorum. Harlequin senin yerine yanmalı. Ben acıktım ve akşam yemeğim pişirilmeli.

acı
inflict

A sadist likes inflicting pain; a masochist, receiving it. - Bir sadist acı vermekten; bir mazoşist onu almaktan hoşlanır.

acı
cruel

I never thought he was capable of doing something so cruel. - Onun o kadar acımasız bir şey yapma yeteneğine sahip olduğunu hiç düşünmemiştim.

It's a perfect example of cruel fate. - Bu acımasız kaderin güzel bir örneği.

acı
agony

My shoes hurt. I'm in agony. - Ayakkabım zarar gördü. Acı içindeyim.

He lay in agony until the doctor arrived. - Doktor gelinceye kadar acı içinde yattı.

acı
severly
acı
tart
acı
rank
acı
bitting
acı
brackish
acı
trenchant
acı
poignancy
acı
heartbreak
acı
cutting

Don't worry, cutting your hair doesn't hurt. - Merak etmeyin, saçınızı kesmek acı vermez.

Never rub your eyes after cutting a hot pepper. - Bir acı biber kestikten sonra asla gözlerini ovma.

acı
nippy
acı
acid
acı
gnawing
acı
agitation
acı
heartache
acı
anguish

He hid his anguish with a smile. - O bir tebessümle acısını sakladı.

Sami's family waited in anguish. - Sami'nin ailesi acı içinde bekliyordu.

acı
piercing
acı
feel for

I really feel for you. - Gerçekten sana acıyorum.

acı
poignant
acı
commiserate with
acı
astringent
acı
deplore
Acı
bittering
acı
grievous
acı
very warm; bitter
acı
a pain
acı
suffer of
acı
the sting
acı
splitting
acı
bitterness, sharpness
acı
grief, sorrow (at someone's death): Allah bu acıyı unutturmasın! May God spare you more grief!
acı
scathing

The army were scathingly beaten. - Ordu acımasızca yenildi.

acı
pang

Tom felt the pangs of hunger. - Tom açlığın acısını hissetti.

acı
misery

Misery and sorrow accompany war. - Acı ve üzüntü savaşa eşlik eder.

Her misery was only for show. - Onun acısı yalnızca gösteriş içindi.

acı
pain; ache
acı
pain, ache
acı
mental pain, anguish, suffering, sorrow
acı
affliction
acı
shrill
acı
biting; painful
acı
tragic

It was a tragic accident. - Bu acıklı bir kazaydı.

acı
(biber) hot; (kahve, bira vb.) bitter; (yağ) rancid; (koku/tat) acrid, sharp, biting, pungent; (söz) hurtful, cutting, tart, harsh, caustic, pungent, biting; (bağırış) sharp, shrill, piercing;(üzücü) grievous, poignant, tragic, pitiful; pain, ache, pang
acı
acerb
acı
{s} vitriolic
acı
twinge
acı
{s} pungent
acı
vitriol
acı
{s} keen
acı
nipping
acı
{s} biting
acı
wry
acı
{s} painful

He was painfully skinny. - O, acı verecek şekilde zayıftı.

She was painfully skinny. - O, acı verecek şekilde zayıftı.

acı
smart
acınma
ruth
English - English

Definition of acınmak in English English dictionary

ACI
adjacent channel interference
Turkish - Turkish
Başkasının hesabına üzülmek, yazıklanmak, yerinmek, eseflenmek, esef etmek, teessüf etmek
Acıma işine konu olmak
eseflenmek
acı
Bazı maddelerin dilde bıraktığı yakıcı duyu, tatlı karşıtı
Acı
BiBERLi
Acı
çorak
Acı
(Osmanlı Dönemi) MÜRR
Acı
ıstırap
acı
Tadı bu nitelikte olan
acı
Tat alma organında bazı maddelerin bıraktığı yakıcı duyu, tatlı karşıtı
acı
Bir etki sonucu vücutta duyulan ağrı, sancı: "Belli bir yerinde kırık çıkık acısı yoktu."- M. Yesarî
acı
Koyu (renk): "Sıcak iklimlerde bu mevsim, tek renktedir, sadece acı yeşildir."- R. H. Karay
acı
Ölüm, yangın, deprem gibi olayların yarattığı üzüntü, keder, elem
acı
Kırıcı, üzücü, incitici, dokunaklı, korkunç: "Acı söz insanı dininden çıkarır."- Atasözü. Ölüm, yangın, deprem gibi olayların yarattığı üzüntü, keder, elem: "İnsan, ölümün acısını en çok günün iki uzak saatinde hissetmektedir."- Y. Z. Ortaç
acı
Tadı bu nitelikte olan: "Acı kahvesini yudumluyordu."- T. Buğra
acı
Keskin, hoşa gitmeyen, şiddetli: "Acı poyraz kuvvetle esiyordu."- O. Kemal
acı
Dışarıdan gelen bir etki ile dış organlarda birdenbire oluşan ve o etkilerin kalkması ile duyulan rahatsızlık, ıstırap: "Omuzlarına kadar vücudun derisini haşlayan bayıltıcı yanma acısı ve dehşeti çok sürmedi."- P. Safa
acı
Koyu (renk)
acı
Dışarıdan gelen bir etki ile dış organlarda birdenbire oluşan ve o etkilerin kalkması ile duyulan rahatsızlık, ıstırap
acı
Ağrı, sancı
acı
Kırıcı, üzücü, incitici, dokunaklı, korkunç
acı
Keskin, hoşa gitmeyen, şiddetli
acınma
Acınmak işi
English - Turkish

Definition of acınmak in English Turkish dictionary

ACI
(Askeri) çağrı engeli tahsisi (assign call inhibit)
acınmak
Favorites