He was very hurt by her cruel words.
- Onun acımasız sözleriyle çok yaralandı.
I never thought he was capable of doing something so cruel.
- Onun o kadar acımasız bir şey yapma yeteneğine sahip olduğunu hiç düşünmemiştim.
They tease me mercilessly.
- Benimle acımasızca alay ediyorlar.
A merciless slaugter had been committed in Srebrenica in 1995.
- Bir acımasız kıyım 1995 yılında Srebrenika'da işlendi.
Are they brutal enough?
- Onlar yeterince acımasızlar mı?
An overwhelming majority voted to abolish the brutal punishment.
- Ezici bir çoğunluk acımasız cezanın kaldırılması için oy kullandı.
He's greedy and ruthless.
- O, açgözlü ve acımasız.
Tom is ruthless, isn't he?
- Tom acımasız, değil mi?
Fadil wanted to save the delicate Layla from a harsh world.
- Fadıl, zarif Leyla'yı acımasız bir dünyadan kurtarmak istedi.
Teenagers must adapt to today's harsh realities.
- Gençler bugünün acımasız gerçeklerine uymalılar.
Tyrannical governments frequently put their political opponents in prison.
- Acımasız hükümetler sık sık siyasi muhaliflerini cezaevine sokarlar.
The outlook for planning the defense is grim.
- Savunmayı planlamak için görünüm acımasızdır.
He crushed the insect mercilessly.
- O böceği acımasızca ezdi.
They tease me mercilessly.
- Benimle acımasızca alay ediyorlar.
Tom is a fierce competitor.
- Tom acımasız bir rakip.
Fate taught me a hard lesson.
- Kader bana acımasız bir ders verdi.
I'm pretty sure that that mean teacher will give us a hard test today.
- O acımasız öğretmenin bugün bize zor bir test vereceğinden oldukça eminim.
The young man who has not wept is a savage, and the old man who will not laugh is a fool.
- Ağlamamış genç bir adam acımasızdır ve gülmeyecek yaşlı bir adam bir aptaldır.
I'm pretty sure that that mean teacher will give us a hard test today.
- O acımasız öğretmenin bugün bize zor bir test vereceğinden oldukça eminim.
Tyrannical governments frequently put their political opponents in prison.
- Acımasız hükümetler sık sık siyasi muhaliflerini cezaevine sokarlar.
Tom is unrelenting, isn't he?
- Tom acımasız, değil mi?