Tom's lack of compassion surprised Mary.
- Tom'un acımasız olması Mary'yi şaşırttı.
Tom's face was full of pity.
- Tom'un yüzü acıma doluydu.
I don't have any pity for such a fool.
- Böylesine bir aptal için hiç acımam yok.
He's greedy and ruthless.
- O, açgözlü ve acımasız.
Among the manufacturers of so-called consumer electronics, there exists ruthless cut-throat competition.
- Tüketici elektroniği denen üreticiler arasında acımasız bir rekabet vardır.
You just have to have mercy on my poor wife.
- Sadece zavallı karıma acımalısın.
The discussions were long and sometimes bitter.
- Tartışmalar uzun ve bazen acıydı.
I can't stand arugula or any bitter greens.
- Roka ve diğer acı şeylere katlanamam.
Tom put too much hot sauce on his pizza.
- Tom pizzasına çok fazla acı sos koydu.
I want to eat something that's not hot and spicy.
- Acı ve baharatlı olmayan bir şey yemek istiyorum.
I cannot bear this pain.
- Bu acıya dayanamıyorum.
His face is distorted by pain.
- Onun yüzü acıdan şekil değiştirmişti.
He used to suffer from stomach aches.
- O, mide ağrılarından dolayı acı çekerdi.
The soap hurt my eyes.
- Sabun gözlerimi acıttı.
My legs hurt because I walked a lot today.
- Bacaklarım acıyor çünkü bugün çok yürüdüm.
A bee sting can be very painful.
- Arı sokması çok acı verici olabilir.
Whose sting is more painful: a bee's or a wasp's?
- Hangisinin sokması daha acılıdır: Bir arının mı yoksa bir yaban arısının mı?
That is a distressing story.
- Bu acıklı bir hikaye.
Listening to sad music makes me happy.
- Acılı şarkıları dinlemek beni mutlu eder.
The movie was so sad that everybody cried.
- Film öyle acıklı idi ki herkes ağladı.
His heart is filled with sorrow.
- Onun kalbi acıyla doludur.
No words can express her deep sorrow.
- Kelimeler acısını ifade etmede yetersiz kalır.
He used to suffer from severe nasal congestion.
- O şiddetli burun tıkanıklığından dolayı acı çekti.
Tom was in severe pain.
- Tom şiddetli acı içindeydi.
I think Tom is harsh.
- Tom'un acımasız olduğunu düşünüyorum.
Fadil wanted to save the delicate Layla from a harsh world.
- Fadıl, zarif Leyla'yı acımasız bir dünyadan kurtarmak istedi.
Everybody deals with grief differently.
- Herkes acıyla farklı şekilde baş eder.
You cannot put time limits on grief.
- Acılar ha demeyle dinmez.
My wife is suffering from pneumonia.
- Eşim zatürreden dolayı acı çekiyor.
He is suffering from an aggravated disease.
- O, ağır bir hastalıktan acı çekiyor.
Don't worry, cutting your hair doesn't hurt.
- Merak etmeyin, saçınızı kesmek acı vermez.
I'm very sorry for the pain I caused.
- Neden olduğum acı için çok üzgünüm.
I'm sorry for all the pain I caused you.
- Sana verdiğim tüm acı için üzgünüm.
She felt a sharp pain in the chest.
- Göğsünde keskin bir acı hissetti.
He felt a sharp pain.
- O, keskin bir acı hissetti.
The tetanus shot hurt more than the dog bite.
- Tetanoz aşısı köpek ısırmasından daha çok acıttı.
Tom had to bite the bullet.
- Tom acıya göğüs germek zorunda kaldı.
There is no mercy here, Pinocchio. I have spared you. Harlequin must burn in your place. I am hungry and my dinner must be cooked.
- Burada merhamet yok, Pinokyo. Senin canını bağışlıyorum. Harlequin senin yerine yanmalı. Ben acıktım ve akşam yemeğim pişirilmeli.
You just have to have mercy on my poor wife.
- Sadece zavallı karıma acımalısın.
A sadist likes inflicting pain; a masochist, receiving it.
- Bir sadist acı vermekten; bir mazoşist onu almaktan hoşlanır.
He was very hurt by her cruel words.
- Onun acımasız sözleriyle çok yaralandı.
It's a perfect example of cruel fate.
- Bu acımasız kaderin güzel bir örneği.
Tom seems to be in agony.
- Tom acı çekiyor gibi görünüyor.
He lay in agony until the doctor arrived.
- Doktor gelinceye kadar acı içinde yattı.
Don't worry, cutting your hair doesn't hurt.
- Merak etmeyin, saçınızı kesmek acı vermez.
Never rub your eyes after cutting a hot pepper.
- Bir acı biber kestikten sonra asla gözlerini ovma.
Sami's family waited in anguish.
- Sami'nin ailesi acı içinde bekliyordu.
He hid his anguish with a smile.
- O bir tebessümle acısını sakladı.
I really feel for you.
- Gerçekten sana acıyorum.
The army were scathingly beaten.
- Ordu acımasızca yenildi.
Tom felt the pangs of hunger.
- Tom açlığın acısını hissetti.
Tom shot the injured horse to put it out of its misery.
- Tom acısına son vermek için yaralı atı vurdu.
Her misery was only for show.
- Onun acısı yalnızca gösteriş içindi.
It was a tragic accident.
- Bu acıklı bir kazaydı.
He was painfully thin.
- O, acı verecek şekilde zayıftı.
He was painfully skinny.
- O, acı verecek şekilde zayıftı.