Definition of acı acı in Turkish English dictionary
- bitterly
I sat before the mirror and wept bitterly.
- Aynanın karşısına oturdum ve acı acı ağladım.
- caustically
- acı çekmek
- suffer
You don't need to suffer in silence.
- Sessizce acı çekmek zorunda değilsiniz.
To some life is pleasure, to others suffering.
- Bazılarına göre hayat zevktir, diğerlerine göre acı çekmektir.
- acı
- hot
I want to eat something that's not hot and spicy.
- Acı ve baharatlı olmayan bir şey yemek istiyorum.
Tom put too much hot sauce on his pizza.
- Tom pizzasına çok fazla acı sos koydu.
- acı acı bağırmak
- shriek
- acı acı ağlamak
- weep bitterly
- acı acı bağırmak
- wail
- acı acı bağırmak
- screech
- acı acı bağırmak
- shrill
- acı acı havlama
- yap
- acı acı havlamak
- yap
- acı vermek
- afflict
- acı
- sting
A bee sting is a painful thing.
- Arı sokması, acı bir şeydir.
A bee sting can be very painful.
- Arı sokması çok acı verici olabilir.
- acı
- distress
That is a distressing story.
- Bu acıklı bir hikaye.
- acı
- sorrow
No words can express her deep sorrow.
- Kelimeler acısını ifade etmede yetersiz kalır.
We all felt great sorrow for him.
- Onun için hepimiz büyük acı duyduk.
- acı
- incisive
- acı
- hurt
My legs hurt because I walked a lot today.
- Bacaklarım acıyor çünkü bugün çok yürüdüm.
My shoes hurt. I'm in agony.
- Ayakkabım zarar gördü. Acı içindeyim.
- acı
- peppery
- acı
- severe
Tom was in severe pain.
- Tom şiddetli acı içindeydi.
He used to suffer from severe nasal congestion.
- O şiddetli burun tıkanıklığından dolayı acı çekti.
- acı
- harsh
I think Tom is harsh.
- Tom'un acımasız olduğunu düşünüyorum.
Fadil wanted to save the delicate Layla from a harsh world.
- Fadıl, zarif Leyla'yı acımasız bir dünyadan kurtarmak istedi.
- acı
- grief
You cannot put time limits on grief.
- Acılar ha demeyle dinmez.
War doesn't bring on peace; on the contrary, it brings pains and grief on both sides.
- Savaş, barış getirmez. Tam tersine, o acı ve keder getirir.
- acı
- suffering
Why is life so full of suffering?
- Hayat niçin o kadar acı dolu?
To some life is pleasure, to others suffering.
- Bazılarına göre hayat zevktir, diğerlerine göre acı çekmektir.
- acı
- sardonic
- acı ve üzüntüyü yok eden ilaç
- nepenthe
- acı vermek
- harrow
- acı çeken
- suffering
- acı çekmek
- sorrow
- acı çekmek
- in pain
Nobody wants to be in pain.
- Kimse acı çekmek istemez.
- acı çekmek
- feel sorrow
- acı
- sorrowful
- acı çektirmek
- torment
I don't want to torment you any longer.
- Sana daha fazla acı çektirmek istemiyorum.
- acı
- worry
Don't worry, cutting your hair doesn't hurt.
- Merak etmeyin, saçınızı kesmek acı vermez.
- acı
- acrid
- acı (biber)
- hot
- acı (söz)
- smart
- acı (söz)
- biting
- acı söylemek
- tell the painful truth bluntly
- acı söz
- caustic
- acı söz
- cut
- acı söz
- asperity
- acı çekmek
- suffer agony
- acı çekmek
- to be in pain
Nobody wants to be in pain.
- Kimse acı çekmek istemez.
- acı çekmek
- grieve
- acı çekmek
- feel distress
- acı çekmek
- feel pain
- acı çekmek
- pain
Nobody wants to be in pain.
- Kimse acı çekmek istemez.
- acı-tatlı
- bittersweet
- inflict pain acı çektirmek
- inflict
- acı
- brackish
- acı
- trenchant
- acı
- sad
We are faced with a very sad situation.
- Çok acıklı bir durumla karşı karşıyayız.
The movie was so sad that everybody cried.
- Film öyle acıklı idi ki herkes ağladı.
- acı çekme
- agony
- Acı patlıcana kırağı çalmaz
- (Atasözü) The worthless need no protection
- acı
- grievous
- acı
- very warm; bitter
- acı badem
- bitter almond
- acı badem kurabiyesi
- (Gıda) Bitter almond cookie
- acı bakla
- lupine
- acı marul
- bitter lettuce
- acı ot
- bitter herbs
- acı çekmek
- Suffer, be in pain, lament, be pinched, sting
- acı çikolata
- bitter chocolate
- hafif acı kırmızı biber
- slightly hot red peppers
- Acı patlıcanı kırağı çalmaz
- A worthless vessel does not get broken
- Hazreti ısa'nın çarmıha gerildiğinde çektiği acı
- Passion
- acı
- lamentable
- acı
- anguish
Sami's family waited in anguish.
- Sami'nin ailesi acı içinde bekliyordu.
He hid his anguish with a smile.
- O bir tebessümle acısını sakladı.
- acı
- splitting
- acı
- heartbreak
- acı
- bitterness, sharpness
- acı
- grief, sorrow (at someone's death): Allah bu acıyı unutturmasın! May God spare you more grief!
- acı
- scathing
The army were scathingly beaten.
- Ordu acımasızca yenildi.
- acı
- pang
Tom felt the pangs of hunger.
- Tom açlığın acısını hissetti.
- acı
- misery
Her misery was only for show.
- Onun acısı yalnızca gösteriş içindi.
Tom shot the injured horse to put it out of its misery.
- Tom acısına son vermek için yaralı atı vurdu.
- acı
- pain; ache
- acı
- pain, ache
- acı
- mental pain, anguish, suffering, sorrow
- acı
- affliction
- acı
- shrill
- acı
- gnawing
- acı
- biting; painful
- acı
- tragic
It was a tragic accident.
- Bu acıklı bir kazaydı.
- acı
- (biber) hot; (kahve, bira vb.) bitter; (yağ) rancid; (koku/tat) acrid, sharp, biting, pungent; (söz) hurtful, cutting, tart, harsh, caustic, pungent, biting; (bağırış) sharp, shrill, piercing;(üzücü) grievous, poignant, tragic, pitiful; pain, ache, pang
- acı ana çözelti
- bittern
- acı badem
- (Tabiat Doğa) (bitki, Fam: gülgiller,verdiye) bitter almond
- acı bakla
- lupin
- acı balık
- bitterling
- acı biber
- cayenne pepper
- acı biber sosu
- Tabasco
- acı bir şekilde
- sadly
The old man started to laugh sadly.
- Yaşlı adam acı bir şekilde gülmeye başladı.
- acı bir şekilde
- sardonically
- acı bira
- bitter beer
- acı bira şerbeti
- bittern
- acı damkoruğu
- (Tabiat Doğa) (bitki, Fam: damkoruğugiller,lahmiye) [syn.: acı damkoruğu, kayakoruğu] common stonecrop, creeping Jack
- acı dil
- harsh words, biting words; reproach
- acı dolu
- sardonically
- acı duymaz
- impassible
- acı eleştiri
- vitriol
- acı feryat
- screech
- acı feryat
- shriek
- acı gelmek
- to find sth hurtful
- acı gelmek
- be wormwood to
- acı gelmek
- to hurt, distress
- acı gerçek
- a home truth
- acı gerçekler
- naked facts
- acı görmüş
- who has suffered
- acı hissetmeyeceksiniz
- You won't feel any pain
- acı hissi
- sense of pain
- acı ilaç
- a bitter pill
- acı içinde
- under the harrow
- acı katmak/koymak
- to add a peppery seasoning to (a food)
- acı kokteyl sosu
- angostura bitter
- acı konuşmak
- vitriolize
- acı kuvvet
- brute force
- acı kırmızı biber
- Tabasco
- acı marul
- (Tabiat Doğa) (bitki, Fam: papatyagiller,bileşikgiller,mürekkebe) [syn.: acı marul, yabani hindiba] chicory, succory
- acı olarak
- bitterly
- acı olarak
- poignantly
- acı olma
- grievousness
- acı olmak
- sting
- acı otu
- (Tabiat Doğa) (bitki, Fam: papatyagiller,bileşikgiller,mürekkebe) hawkweed oxtongue
- acı patlıcanı kırağı çalmaz
- ill weeds grow apace
- acı pelin
- (Tabiat Doğa) (bitki, Fam: papatyagiller,bileşikgiller,mürekkebe) [syn.: deniz pelin, deniz yavşanı, yemişen, apsent] wormwood, absinthe
- acı son
- bitter end
- acı soğuk
- bitter cold
- acı su
- hard water, brackish water
- acı söylemek
- to tell the painful truth bluntly
- acı söz
- sting
- acı söz
- harsh words, biting words, cut, lash
- acı söz
- scorcher
- acı tatlı
- good and bad
- acı tere
- cardamine
- acı tuz
- epsom salt
- acı ve baharatlı yemek
- devil
- acı ve üzüntüyü yok eden ilaç
- legendary drug that caused one to forget his troubles or sorrow
- acı veren
- afflictive
- acı veren
- agonizing
- acı veren
- hurtful
- acı veren
- excruciating
- acı veren şey
- wormwood
- acı vermek
- pinch
- acı vermek
- to afflict, to inflict pain, to trouble, to give sb pain
- acı vermek
- be wormwood to
- acı vermek
- excruciate
- acı vermek
- distress
- acı yitimi
- analgesia analjezi
- acı yitimi
- analgesia
- acı çeken kimse
- sufferer
- acı çekmek
- to suffer, to grieve, to be in pain
- acı çekmek
- be pinched
- acı çekmek
- be in pain
Nobody wants to be in pain.
- Kimse acı çekmek istemez.
- acı çekmek
- lament
- acı çekmek
- sting
- acı çekmek/duymak
- to suffer (physically or mentally)
- acı çektiren kimse
- torturer
- acı çektiren kimse
- tormentor
- acı çektirmek
- agonize
- acı çektirmek
- persecute
- acı çektirmek
- to grieve, to persecute, to torment, to distress
- acı şekilde
- tragically
- acı şey
- wormwood
- acı şey
- gall
- bitmek bilmeyen acı
- a running sore
- bıçak gibi saplanan acı
- stitch
- dost acı söyler
- (deyim) be cruel to be kind
- dost acı söyler/sözü acıdır
- (Atasözü) A friend will tell you about your faults in order to help you
- günahtan arınmak için acı çekilen yer
- purgatory
- manevi acı ile dökülen gözyaşları
- scalding tears
- nasıl ki just as ..., so ...: Nasıl ki ben acı çektim, sen de acı çekeceksin
- Just as I suffered, so too will you
- sürekli acı var
- It hurts constantly
- çok acı biber
- cayenne
- çok acı söz
- vitriol
- çok acı çekmek
- have suffered a great deal