Tom komşusuyla bir kuyuyu paylaştı.
- Tom shared a well with his neighbor.
Tom çok fazla su kullanmamak için dikkatli olmak istiyor. Onun kuyusu neredeyse kuru.
- Tom wants to be careful not to use too much water. His well is almost dry.
Bu makas iyi kesmiyor.
- These scissors don't cut well.
Bu kravat sana çok iyi uyuyor.
- That tie suits you very well.
O bu işe başladığından beri oldukça iyi durumda.
- He has been well off since he started this job.
Tom hâlâ iyi durumda.
- Tom is still doing well.
Bu petrol kuyusu günde 100 varilden daha fazla üretiyor.
- This oil well produces more than 100 barrels per day.
Bu petrol kuyusu beni zengin edecek.
- This oil well is going to make me rich.
Mariko İngilizceyi güzel konuşur.
- Mariko speaks English well.
O oldukça güzel söyledi.
- She sang pretty well.
Spor hem zihni hem bedeni sağlıklı yapar.
- Sports make us healthy in mind as well as in body.
Hasta da olsa sağlıklı olsa o her zaman mutludur.
- Whether sick or well, she is always cheerful.
Bizimle her şey iyidir.
- Everything is well with us.
Bir şeye odaklan ve onu iyi yap.
- Focus on one thing and do it well.
Pekala, ben sadece tost ve kahve alacağım.
- Well, I'll only take toast and coffee.
Pekâlâ, şimdilik işe yarar.
- Well, it'll do for the time being.
Şimdilik her şey yolunda gidiyor.
- As yet, everything has been going well.
Bildiği kadarıyla işler yolunda gidiyordu.
- So far as he was concerned, things were going well.
O oldukça güzel söyledi.
- She sang pretty well.
Benim için sürpriz oldu, o çok iyi İngilizce konuştu.
- To my surprise, she spoke English very well.
Tom tamamen iyi bir şekilde anlayabiliyor.
- Tom can understand perfectly well.
Tom sorunun tamamen farkındadır.
- Tom is well aware of the problem.
Adam köyün her yerinde iyi tanınmıştır.
- The man is well-known all over the village.
O yerinde harcanmış paraydı.
- That was money well spent.
Mary her zaman bakımlı ve modaya uygun olarak giyimlidir.
- Mary is always well-groomed and fashionably dressed.
Peki Tom, bugün senin şanslı günün.
- Well, Tom, today is your lucky day.
Annem İngilizce'yi çok iyi konuşamaz.
- My mom doesn't speak English very well.
Bu kravat sana çok iyi uyuyor.
- That tie suits you very well.
Peki, öyleyse, yapmamı istiyorsan onu yaparım.
- Well, then, if you want me to I'll do it.
Pekala, bunu sen yapmadıysan, öyleyse kim yaptı?
- Well, if you didn't do it, then who did?
Ellerinizi iyice yıkayın
- Wash your hands well.
O, Japonya tarihine iyice aşina oldu.
- He got well acquainted with the history of Japan.
Onun ailesi tamamen çok iyidir.
- His family are all very well.
Tamamen NTT'ye ait şirket, iyi kazanıyor.
- The company, wholly owned by NTT, is doing well.
Tom hâlâ iyi durumda.
- Tom is still doing well.
O bu işe başladığından beri oldukça iyi durumda.
- He has been well off since he started this job.
Peki, hangi sporları seversin?
- Well, what sports do you like?
Peki, beni ikna ettiniz.
- Well, you've convinced me.
O oldukça güzel söyledi.
- She sang pretty well.
Sergi bir ziyarete oldukça değer.
- The exhibition is well worth a visit.
Eğer hiç kimse onları bizim kadar iyi bilmiyorsa hatalarımızı kolayca unutabiliriz.
- We forget our faults easily if no one knows them as well as us.
Yeni metot epeyce düşünmeye değer.
- The new method is well worth consideration.
Tom eve vardığında gece yarısını epeyce geçmişti.
- It was well after midnight when Tom got home.
Hoşlanmadan yediğiniz yiyecekler iyi sindirilmeyecektir.
- Food you eat that you don't like will not be digested well.
Şey, samimi olmak gerekirse, bundan hiç hoşlanmıyorum.
- Well, to be frank, I don't like it at all.
Tom'un durumu istediği yerde bir ev alacak kadar oldukça iyidir.
- Tom is sufficiently well off to buy a house anywhere he wants.
Biz bu akşam yağmur alabiliriz.
- We may well have rain this evening.
Kafamda çok şeyler olduğu için dün gece iyi uyuyamadım.
- I couldn't sleep well last night because there were lots of things on my mind.
O, evliliğinde her şeyin iyi olmadığını ima etti.
- He intimated that all is not well in his marriage.
Onu iyi tanırım. Ah, öyle mi?
- I know him well. Oh, do you?
He does his job well.
On leaving the operating table it is well to put the patient in a bed previously warmed and supplied with hot cans.
Hey, you should've seen it, it was well good.
Blood welled from the wound.
Her eyes welled with tears.
It was a bit...well...too loud.
They're having a special tonight: $1 wells.
B: Well, I guess we're sleeping under the stars tonight.
A well done steak.
Tom doesn't look so good.
- Tom doesn't look too well.
What are some good foods to eat with potatoes?
- What are some tasty foods that would go well with potatoes?
I hope this letter finds you in good health.
- I hope this letter finds you well.
... Well, maybe you don't want to look like a refugee from Star Trek, kids of course love ...
... Well, I think I'm speaking for everyone. ...