O her zaman başı dertte olan insanlara yardım etmeye hazırdı.
- She was always willing to help people in trouble.
Sana dert açmak istemiyorum.
- I do not want to cause you any trouble.
Sorun oğlumun okula gitmek istememesidir.
- The trouble is that my son does not want to go to school.
Onların sorunlarıyla ilgili yapacak bir şeyim yok.
- I have nothing to do with their troubles.
Patronu gerçeği öğrendiğinde yalan onun başını belaya soktu.
- The lie got him in trouble when his boss found out the truth.
Benim her zaman başım belada.
- I am forever in trouble.
Zahmetin için teşekkür ederim.
- Thank you for your trouble.
Zavallı adama yardımcı olmak için zahmete girdi.
- He took the trouble to assist the poor man.
O pastayı yediysen başın belada!
- You're in trouble if you ate that cake!
Patronu gerçeği öğrendiğinde yalan onun başını belaya soktu.
- The lie got him in trouble when his boss found out the truth.
Onlar bize çok az sıkıntı verdi.
- They gave us very little trouble.
Bana daha fazla sıkıntı verme.
- Don't give me any more trouble.
Onun yeni fikirleri daha tutucu iş arkadaşlarıyla sık sık başını derde sokuyor.
- Her novel ideas are time and again getting her into trouble with her more conservative colleagues.
Tom'un olacağını düşündüğü kadar çok bir iş bulma sorunu olmadı.
- Tom didn't have as much trouble finding a job as he thought he would.
O, burada karışıklık çıkarmaya çalışıyor.
- He's here trying to stir up trouble.
Kesinlikle sıkıntılarımız olacak.
- We'll have troubles for sure.
En sıkıntılı olan en iyinin yozlaşmasıdır.
- What is most troublesome is the corruption of the best.
Jamal tehlikeli bir haydut. Her zaman başı beladadır.
- Jamal is a dangerous thug. He always gets in trouble.
Tom asla onun hayatında bir problem içinde olmadı.
- Tom has never been in trouble in his life.
İnce hatalar bazı zamanlar büyük problemlere yol açar.
- Tiny mistakes can sometimes lead to big trouble.
Tom ciddi bir zorluk içinde.
- Tom is in serious trouble.
Tom arkadaş edinmede zorluk çekiyordu.
- Tom had trouble making friends.
Ben seni anlamakta güçlük çekiyorum.
- I'm having trouble understanding you.
Tom Mary'nin nasıl biri olduğunu hatırlamada güçlük çekiyordu.
- Tom had trouble remembering what Mary looked like.
Her zor durumda olduğunda o yanında oldu.
- She stood by him whenever he was in trouble.
Patronu gerçeği öğrendiğinde yalan onun başını belaya soktu.
- The lie got him in trouble when his boss found out the truth.
Benim her zaman başım belada.
- I am forever in trouble.
O bela aramak için geldi.
- He came to look for trouble.
Tom bela aramak için bugün buraya geldi.
- Tom came here today looking for trouble.
... smogged gets you in trouble or doesn't. I think, mostly, you're describing after the ...
... keyboard, although BlackBerry is slowly in trouble. ...