Peter vazoyu kırmak niyetinde değildi.
- Peter didn't intend to break the vase.
Kilidi kırmakta zorlanmadım.
- I had no difficulty breaking the lock.
Çalışmalarımda bir mola sırasında televizyon izledim.
- I watched television during a break in my studies.
Onlar şu anda bir mola veriyorlar.
- They're having a break at the moment.
Savaş çıksa ne yaparsın?
- What would you do if war were to break out?
O, kahvaltıdan önce bir yürüyüşe çıktı.
- He took a walk before breakfast.
Bizim sosyal engelleri yıkmak için çok çalışmamız gerekmektedir.
- We must work hard to break down social barriers.
Bambu eğildi ama kırılmadı.
- The bamboo gave but did not break.
Plastik kolayca kırılmaz.
- Plastic does not break easily.
O, oğlunun sigara içme alışkanlığı kırmaya çalıştı.
- He tried to break his son's habit of smoking.
Lütfen bu vazoyu kırmamak için dikkatli ol.
- Please be careful not to break this vase.
Bir kazma sert zemin yüzeyleri parçalamak için kullanılan uzun saplı bir araçtır.
- A pick is a long handled tool used for breaking up hard ground surfaces.
I think we need a break.