O, dereye yakın oturdu.
- He sat next to the stream.
Tom ve Mary çadırlarını dere kenarında kurdu.
- Tom and Mary pitched their tent near the stream.
Tom sonunda akarsu üzerinden atlamayı denemeye karar verdi.
- Tom finally decided to try jumping over the stream.
Bir akarsu geçerken atları asla takas etme.
- Never swap horses while crossing a stream.
Tekne akıntıyla sürüklendi.
- The boat drifted down the stream.
Akıntıya karşı çabalamak cesaret gerektirir.
- To strive against the stream requires courage.
Doğmak, evlenmek ve ölmek, her zaman para getirir.
- Be born, get married, and die; always bring money.
Adam fakir olarak doğmaktan utanıyordu.
- The man was ashamed of being born poor.
Şubat ayında doğanlar diğer aylarda doğanlardan ayın daha yüksek yüzdesini doğum günlerini kutlayarak harcarlar.
- People born in February get to spend a higher percentage of the month celebrating their birthdays than those born in other months.
Onlar Tayland doğumlular.
- They were born in Thailand.
Ebeveynlerim ben doğmadan önce evlendiler.
- My parents have been married since before I was born.
Babam, ben doğmadan önce öldü.
- My dad died before I was born.
O bir Amerikalı, ama o Japonya'da doğmuş ve büyümüş olduğu için, oldukça akıcı bir şekilde Japonca konuşabiliyor.
- He is an American, but as he was born and brought up in Japan, he can speak Japanese quite fluently.
Babam 1941'de Matsuyama'da doğmuş.
- My father was born in Matsuyama in 1941.
Kent doğuştan liderdir.
- Kent is a born leader.
Tom doğuştan sanatçı.
- Tom is a born artist.
Trafik akışında bir kesinti yoktu.
- There was no gap in the stream of traffic.
Bu yeni fikirlerin bir akışını getiren bir şeydi.
- It was something which brought a stream of new ideas.
Bir dere göle akmaktadır.
- A stream flows into the lake.
All of the bright kids went into the A stream, but I was in the B stream.
... ROW ROW ROW YOUR BOAT GENTLY DOWN THE STREAM ...
... movies from Android Market and instantly stream them via the cloud to their computers or to ...