İngilizce konuşma becerisi kazandı.
- He acquired the ability to speak English.
Becerisine güveniyor.
- He has confidence in his ability.
Bu sıradan bir yetenek değildir.
- This isn't any ordinary ability.
Yetenek farkını onlara gösterdim.
- I showed them the difference of ability.
Bir ülkenin ekonomik gücü sadece üretme kabiliyetinde değil aynı zamanda tüketme yeteneğinde de bulunur.
- The economic strength of a country lies not alone in its ability to produce, but also in its capacity to consume.
Tom kesinlikle patron olma kabiliyetine sahip.
- Tom definitely has the ability to be the boss.
Zayıflığı gösterme yeteneği bir güçtür.
- The ability to show weakness is a strength.
The public men of England, with much of a peculiar kind of ability.