Andrea'nın bunu erken bırakması ne ayıp.
- What a shame that Andrea left this early.
Tom'un bunu yapamaması bir ayıp.
- It's a shame Tom couldn't make it.
Utanmaz bir yalancı gülümseyerek konuşur.
- A shameless liar speaks smilingly.
Utanma nedir bilmez misin sen?
- Does your shame know no bounds?
Onlar utanç içinde başlarını eğdiler.
- They hung their heads in shame.
Tom utançla başını eğdi.
- Tom hung his head in shame.
Ne yazık ki beton yanmaz.
- It's a shame that concrete doesn't burn.
Beni bir kez kandırırsan, sana yazıklar olsun. Beni iki kez kandırırsan, bana yazıklar olsun.
- Fool me once, shame on you. Fool me twice, shame on me.
Mükemmel işin beni utandırır.
- Your excellent work puts me to shame.
Çocuk yetişkinleri utandırır.
- The child puts adults to shame.
Beni rezil etmek için çok çabaladın, değil mi?
- You've tried so hard to put me to shame, haven't you?
And what you do to me is a shame. - Evelyn Champagne King, in the song Shame.
Cover your shame!.
The teenager couldn’t bear the shame of introducing his parents.
I was shamed by the teacher's public disapproval.
Therefore, brothir, I woll that ye wete I shame nat to be with hym nor to do hym all the plesure that I can.
... Shame on you, if you haven't. ...
... a shame to miss this blunders within ...