Jessie, Joseph'le tokalaştı ve sevgi ile onu selamladı.
- Jessie shook Joseph's hand and greeted him with affection.
Tom Mary'nin aşkını ve sevgisini nasıl kabul edeceğini bilmiyordu.
- Tom didn't know how to accept Mary's love and affection.
Beni sevdiğini biliyorum, ama senin için bütün hissettiğim sadece yakınlıktır.
- I know you love me, but all I feel for you is just affection.
O, çocukları için sıcak duygusal yakınlık gösteriyor.
- He shows warm affection for his children.
O çok şefkatli bir baba.
- He's a very affectionate father.
Ona karşı derin bir şefkate sahibim.
- I have a deep affection for her.
Kim sevgi ve şefkat istemez?
- Who doesn't want love and affection?
Biraz şefkate ihtiyacım var.
- I need a little affection.
Usage note: often in the plural; formerly followed by to, but now more generally by for or toward(s); as, filial, social, or conjugal affections; to have an affection for or towards children.